Üç gün üstüste tatil ne iyi geldi. Bitmeliydi. Bitti.
Bugün iş başı... Son günün fotoğrafları ile bu postu yazıp birazdan işe güce gömülmeli...
Bu arada şu büryan mevzusuna dair gelişmeyi de not düşmeli. :)
Kişi hatasını fark edip telafi yoluna gitmek istiyorsa yapacak iki şey var; ya ona bu fırsatı verip düzeltme yolundaki çabasına eşlik edeceksin, ya da kırgınlığını, küskünlüğünü merkeze alıp o fırsatı değerlendirmesine izin vermeyeceksin.
Dün için -bir önceki posta konu olan- büryan davetli evden "yalnızca kocacıkla ikimize özel" olduğu belirtilen ikinci bir büryan daveti daha aldık. Israrlı bir üslupla. Kişinin hatasını fark edip düzeltme yoluna gitmesi de bir erdem, diyerek "olur" dedik. Yalnızca ikimize özel, küçük bir tepside, ilk çatalı bizim vuracağımız lezzetli bir büryan karşıladı bizi... Beraberindeki ikramlarla, -tarihi geri sayarak- sanki hiç bir şey olmamış gibi yedik yemeğimizi. Bu düzeltme girişimindeki etken kişinin içinden gelen bir şey miydi, blogumdaki serzenişimin kızı ya da oğlu tarafından okunup kulağına fısıldanmasından mı kaynaklıydı, bilemiyorum.
Sebep her ne ise, bu büryan mevzusu da onarılmış olarak orada bitti. :)
Ardından ver elini Yeniköy.
Yeniköy daha önce başka postlara da konu olan, eşimin akrabalarının yaşadığı büyük Pomak köyü. Bu köyde evine bayramlaşmak için gittiğimiz herkes her daim misafirperver ve içten. Her biri bir romanın ilginç karakterlerinden bir olabilecek, kırık Türkçe ile dertlerini anlatmaya çalışan, zorlandığında Pomakçadan yardım alan ama onu da ben gibi yabancıların anlaması için hanedeki diğer Türkçe bilenlerin tercümesine bırakmaya gayret eden bu kadınlarla sohbeti, bir arada olmayı seviyorum ben. Eşimin iki halası var ki, özellikle onların konuşurken jest ve mimiklerine bayılmamak mümkün değil. :)
Dün akraba ziyaretlerinden sonra soluğu köyün aşağısında, Büyük Bahçeler'deki Saroz kıyısında aldık. Bu kez eşimin kuzeni ve kızı da bizimle birlikteydi. Taktık sepetlerimizi kolumuza kuzen rehberliğinde bu güzel ortamın tadını çıkardık. Çünkü çocukluğunu geçirdiği bu alanda en iyi incir, badem, armut, böğürtlen vesaire nerede var o biliyordu. İyi bir yol göstericiydi anlayacağınız... Hep birlikte bol kahkahalı, çok keyifli bir akşam geçirdik. Güneşi de batırıp öyle kaçabildik ancak.
Bu kez fotoğraf çekecek başka birileri olunca kadraja kocacıkla birlikte girme şansımız da oldu.
Kırlarda olmayı çoooook seviyorum! :)
Meyveyi dalından yemeyi de...
Uçsuz bucaksız yeşili doya doya seyretmeyi de...
Ve hatta hayali de olsa küçük bir "farm girl" olmayı da... :)
Biliyorum bana bu yaştan sonra olsa olsa "farm woman" olmak yakışır ama oradaki "girl" sözcüğü kız anlamını taşımıyor benim için... o içimdeki küçük çocuk aslında... :)
Bakın burada ne buldum!
Yılbaşı ve sonbahar dekorasyonlarım için palamut... yuppiiii!... Bu tombul palamutlardan buralara en yakın Assos'ta görmüştüm... Burnumuzun dibinde de varmış oysa!
Bu sepet hemencecik 10 dakikada doluverdi.
En sevdiğim "kır yolunda sepetiyle yürüyen kadın" pozlarımdan biri daha blogumda eksik olmasın, bu postta da bulunsun. :)
Güneşi birlikte batırdığımız şu romantik pozumuzla da bu postu bitirelim... malum kır gezilerimizde kocacıkla aynı kadraja girmek pek mümkün olmuyor.
Siz bize bakmayın... Arkadaki kültür balıkları için kurulmuş balık çiftliğine ve gerisindeki batan güneşe odaklanın. Nasıl güzel manzara ama!
Herkese sevgiler!
Blog takipçilerim sevgili kuzen ve tatlı kızına da bu güzel günde bizimle birlikte oldukları için çok çok teşekkürler!