30 Kasım 2011 Çarşamba

güle güle giy küçücüğüm

Minicik, mini minnacık oldu... Muhtemelen sahibi de kendi kadar mini minnacık olacak... Tahmin yürütmek kolay bu sebeple... Yer gök sallanırken anneciğinin sıcacık karnında olmalı...çok büyük bir olasılıkla... ya da henüz bir kaç günlüktü...  seyyar bir hastanede doğdu belki de ... umut dağıtan ellerde... ya şimdi hangi çadır kentte? hangi kaderde?...
Sevgimle ördüm her bir ilmeği... hiç olmazsa, bundan böyle şansının bol olmasını dileyen anne yüreğimle...
Düğmelerini  özellikle aradım.... sevenlerine neşe getirsin diye...
Güle güle giy küçücüğüm... 
Yüzün hep gülsün!

26 Kasım 2011 Cumartesi

let it snow, but tomorrow

İki gündür havada kar soğuğu var... Ruh da otomatikman kış moduna giriyor bu sayede... Bu durum da  paralel olarak yeni yıl moduna davetiye çıkarıyor... Zincirleme bi geçiş...
Hal böyle olunca özlem dolu bi kar beklentisinden kaçamıyor insan..   yani benim için durum böyle... :)

Lapa lapa yağsa... her taraf  bemmmbeyaz olsa... bol bol fotoğraf çeksem... kardanadam yapıp kartopu oynasam....... falan filan...

Ama tüm bunlar yarın olsun... Yarın hem boş günüm... Hem de bu gece Gelibolu'nun kurtuluş günü adına büyük bir havai fişek gösterisi organizasyonumuz var. Aslında kar yağarken ambiyans çok daha başka ve çok daha güzel olabilir belki.... Lakin bu ayrıcalık yılbaşı gecesine daha çok yakışacaktır eminim.

En iyisi kar soğuğunu göndermiş, ruhumuzu kış moduna tepeden tırnağa sokmuş iken... yarın usul usul, bir kaç saatlik de olsa lapa lapa bi geliverse...
Ne güzel olur!

25 Kasım 2011 Cuma

gecikmeli post

(Başlıktan da anlaşılacağı üzere)..... kendimle ilgili çok şeye yetişemediğim şu günlerde, eşimin dün akşam için sürpriz rezervasyonu ile apar topar hazırlanıp kendimi eski mesleğime özel kutlama gecesinde bulmam ve çok çok eğlenmem nasıl da iyi geldi ruhuma.

Tıpkı, arkandan birileri kovalarken, birinin seni kollarından tutup havaya kaldırması ve o sihirli koprüden geçirip Terabithia'ya bırakması gibi bi duygu... (Terabithia Köprüsü filmini izleyenler anlamıştır ne demek istediğimi. :) )
En yorgun günlerimiz hep böyle son bulsun!

-gecikmeli de olsa... bu vesile ile- 
Tüm öğretmen arkadaşlarımın  öğretmenler günü kutlu olsun!

21 Kasım 2011 Pazartesi

for my daughter

Bu post umuma açık olmakla birlikte kızıma özel bi post olacak sanırım... Şöyle ki, el işi blogumda sipariş üzerine kaplamış olduğum kutuları gören kızım "annecim bana hiç öyle güzel güzel kutular kaplamıyorsun" deyinceeeee... "Ah!" dedim kendi kendime, "sahi, ben kızıma hiç kutu kaplamadım bugüne dek... "Hiç kaplamaz olur muyum bebişim" sözümle hemen işe koyuldum...
Bu ilk... Devamı en güzelleri ile tabii ki de gelecek...
Yarın ilk fırsatta kargoya vermek niyetim... İçine de isteği üzerine kurabiye kalıplarımdan bi bölümünü koyacağım ki, arkadaşları ile birlikte şeker hamurlu kurabiyeler denemekmiş planları.... isabetli bi hediye olacak bu durumda... :)
Bu hırkayı da bir kaç gün önce kızım için başlamıştım.

Henüz arka parçasındayım... Önler ve kollar böyle düz olmayacak... saç örgülü, baklava dilimli vb... Bitince paylaşırım illa ki.
Tatlı kızçem... sen okuyorsun ya buraları... bu post da sana özel oldu ya... öpüyorum kossssskocaman...

20 Kasım 2011 Pazar

17 Kasım 2011 Perşembe

biraz benden... işten, güçten...

Beş kız kardeşin en küçüğüyüm ben... 4 nolu ablamla aramızda 10 yaş fark olduğunu hesaba katarsak epeyce bir küçükleriyim... Zira ben çocukken ablalarım birer genç kız idiler... En küçük olmamın da etkisi çok ama annem yapı itibariyle ev işi ve el işi yaptırmazdı hiç. Birincil ve daimi görevim ders çalışmaktı... O sebeple ev işi ve yemek yapmayı evlendikten sonra eşimden öğrendim. El işini ise çocukken ucundan kıyısından öğrendiğim örgü ve etamin dışında öğrenmişliğim yoktu. Onları da o yıllarda ortaokullarda var olan ev ekonomisi derslerinde öğrenmek zorundaydık zaten... Başladığım işleri  ablamlardan biri ya da annem tamamlamış olduğu için evleninceye dek bitirdiğim doğru düzgün bi el işim olmadı hiç. Üniversiteden ayrılıp evlendikten sonra telafi arzumu öyle büyük tutmuş olmalıyım ki evlilik yıllarımın çoğu okumakla geçti ... 36 yaşımda ikinci lisans diplomamı aldım... Bu araya bir de önlisans diploması sıkıştırmışlığım var... Dolayısı ile iki lisans ve bir önlisans mezuniyetimle annemin benden istediği "yalnızca oku" beklentisini fazlasıyla karşılamış bulunmaktayım... Boşluklarda merak edip kumaş boyama, seramik çiçek ve boncuk çiçekle ilgili bir kaç kursa gitmişliğim var neyse ki. Kurslarda yaptıklarımın dışında, kızım küçükken ördüğüm bir kaç örgü ve bir kaç küçük parça dantelden başka öyle aman aman yapmış olduğum bir elişi yok ama. Bir radikal kararla açmış olduğum elişi ve dekor günlüğüme dek içimdeki elişi potansiyelinin  hiç ama hiç farkında değildim.
 Şimdi ben bunu yapabilirim dediğim her şeyi hiç bir eğitimini almadan ve de yapılışını hiç bir şekilde görmeden rahatlıkla yapabiliyorum. Bu içimde bir cevherdi belki  ancak işlenebildi. Bazen ben de şaşıyorum kendime... Hobiden öteye geçmekle kalmayıp diplomalarımın bana sağladığı tüm iş olanaklarının da önüne geçerek hobi adı altında uğraştığım şeyler bugün benim asıl işim oldu. Ve öyle keyif alıyorum ki... Ürettiğim her şey, ama her şey müthiş mutluluk veriyor bana...
İnsanın sevdiği işi yapması çoook önemli!
Ve insan her yaşta kendinde yeni keşiflere çıkabilir. Yaş şu oldu, benden geçti diye bişi yok! :)




15 Kasım 2011 Salı

kolaj - sonbahar 2011

Geçmek üzereyken sonbahar bloga anı kalsın bu yıldan...

Eskiden olsa, yani iş hayatımdan önce ne çok yürür, ne çok fotoğraf çekerdim. Kolaj daha kapsamlı, daha özel olacaktı belki... Olsun! Bu da fena olmadı. Yalnız bu kolaj yapma işini pek sevdim... Yeni bir kategori ile yeni temalarda yeni kolajlar biriktirmeye devam...

9 Kasım 2011 Çarşamba

bugün iş başı

Dün evde misafir olma ve misafir kabul etme günü iken ve de gidişat bu yönde ilerliyorken akşam üzeri pat telefon geldi... "Bu haftasonu nikahımız var, mümkünse nikah şekeri modellerinize bakmak istiyoruz." "Olur" dedik, dükkanın önünde bekleşmekte olan müşteri çiftimizle birlikte dükkanımızı açıverdik. Zor ve uzun bir  süreçten sonra bir modelde karar kıldılar. Eskişehir'den getirttiğim bu model için yeniden Eskişehir'i arayıp bir miktar daha getirtmem ve hepsini cicili bicili süslemem gerekiyor. Derken dükkanı açık gören başka müşteriler de geldiler ihtiyaçları için... Oysa "bayram" diyordum... "seyran" diyordum... şu dört gün boyunca dükkanı açmayı hiç mi hiç düşünmüyordum...Görünen o ki iki bayram arası düğün, nikah vb. yapmak istemeyen kimi aileler bu isteklerini hemen bayramın ertesine, hatta üçüncü, dördüncü gününe ertelemiş.

Böylelikle bugün bana dükkan yolu görünmüş oldu..İşimin başında olayım bari.

Bu şirin şeyi de dün dönüşte uğrayabildiğimiz (yolu uzatarak tabii) bahçemizde buldum. İş, güç, zamansızlık derken bizler gidip gelemeyince bahçemizi mesken tutmuş şekercik. Öyle kağnı hızında da ilerlemiyor, bugüne dek gördüğüm en hızlı kaplumbağa... Çok çevikti... çok... Çok da eğlenceliydi..

5 Kasım 2011 Cumartesi

çok şirinler be ya!

Bazı babalar nasıl heyecanla giriyor dükkana... ne alacaklarını bilemeden... eşleri doğumda çünkü o an... ama illa ki eşlerinin çok hoşuna gidecek bi şeyler olsun duygu ve düşünceleriyle dolular... Bazı şeyleri sıradan buldukları oluyor. Süslü püslü aynı zamanda farklı olmalı aradıkları şey... Tam da bu noktada çubuk şekerli sepetler devreye giriyor ve çok hoşlarına gidiyor... Bu hazır sepetleri, süslü paket yaptırıp hemen o dakika kucaklayıp koşa koşa gitmeliler. :) Beklemeye sabırları yok yani... :) O sebeple bu aralar hep süslü sepetler hazırlamaktayım. Stok dolu kalsın. :)

Beğenilmeyecek gibi de değiller hani... Biz , aynı pasajdaki 40 yaş üstü bir kaç arkadaş ve dükkana gelen doğurganlık düşüncesini çoktan rafa kaldırmış bazı hanımlar, dilimizde hep aynı cümleler... "Bizim zamanımızda yoktu böyle şeyler  be ya! Bunlar için bi çocuk daha mı yapsak?" :) Bunu söylerken içimiz nasıl da gidiyor. :) Sonra topu birbirimize atıyoruz... "hadi sen yap" diyerek... Herkes birbirini gaza getirme derdinde... "sen yap" "hadi sen yap... söz her şeyi benden"...  Ama... "Ben yapayım" diyen yok! :) Sonra teselli ediyoruz birbirimizi... "Torunlarımıza yaparız be ya!" :)

Tesellisi de güzel be ya! :)
 İnşallah inşallah! :))






Dip not 1: Malum Trakya'da insanların on sözcüklerinden biri "be ya"... ben de kaptım be ya! :)
Dip not 2: Bu postu günler öncesinden hazırlamıştım... bu gidişle bayramda da kalacak gibiydi... uyandırdım, yolladım. :)





4 Kasım 2011 Cuma

the morning döküm

Güne nasıl başlarsan öyle gider derler... Demek ki sıkıcı, ukala ve feylezof hallerde geçecek bugün :) Uyandım  dilimde edebik ve de felsefik bi dolu cümle... hani maazalah bi kürsüde filan ifade etsem, akademik metin olduğu düşünülebilir; kaleme alıp bi yerlerde yayınlasam, adı "deneme", "makale " türünden mühim bi yazı ile anılabilir... :) Öylesi kapsamlı, örnekli ve dayanaklı bir anlatım. Döküldükçe dökülüyor. :)
İçime dert mi olmuş ne, son günlerde gördüğüm tek boyutlu düşünüp tek boyutlu karar veren insanlar... Ve de bi sürü bi sürü bi şilerin gözü kör savunucuları... Sayıklayıp duruyorum sabah sabah.
Ana tema şu: 21. yüzyılın insanı çoklu düşünebilmeli... olayları bir çok yönünden görebilmeli ve algılayabilmeli.... yani bu çağın gereği... bi bakıma zorunluluk... Aksi ilkellik, sığlık, dar bakışlılık... vesaire...
Görüldüğü üzere uzun konu!... 
Ve hatta fanatizm üzerine upuzun bir yazı da döşeyebilirim bu sabah. Paralel çünkü... fanatik insan malum dar alanda "tek"e odaklı, tek bakışlı... Ve sürüsünü buldu mu pek çok tehlikeli.

Sonraaa... kimilerine antipatik gelebilir bu gerçekler... Velev ki fanatizm beyinlerde dal budak... Ve de bu blogun üstünde bu tür bi yazının yeri ne kadar? Her ne kadar bu alan kendi hür iradenle şekillendirdiğin bi alan olsa da e okuruuuu vaaaaar, okuru var! Biri alır seni o tarafa koyar, öteki bu tarafa... Yargısız insaf! Kategorizeleştirme! Yaftalama! O, şu, bu! Gelemem!

En iyisi iç sese yenilmeden bir an önce susmak...güne sıradan başlamak...
Sıradanlık iyidir! Sükuneti ve dinginliği getirir. İç huzur artar. Dışa yansımaları da aynı paralelde ilerler. Aksilikler, haksızlıklar çıktı mı karşına daha kolay alabilirsin derin nefesini... onla bunla takışmazsın kolay kolay... Ya da öfkene yenik düşmeden tek bir sözle oturtabilirsin karşındakini... Sergilediği tutum ve davranışın hiç ama hiç doğru olmadığını görsen de, dert edinmeden yürüüür, çeker, gidersin.

Ha belki de zor bi gün bugün... Gardını alarak garantilemeli di mi ama?...
Öyleyse şimdi sevgi pıtırcığı olma zamanı...
Malum hayat sevince güzel!
Sanırım insanlar da sevimli oldukça... :)
Deneyin isterseniz... bugün komşunuza, iş arkadaşlarınıza ya da iyi-kötü sohbetinizin olduğu kişilere saçları, kıyafetleri ya da konuştukları bir söz, konu vesaire çirkin ise vurun yüzüne... Yani içinizden geçen olumsuz tüm doğruları açık açık söyleyin.
Varoluştan bu yana insani ilişkileri düzenleyen insan oğulları ve kızları bu durumu da bizzatihi böyle şekillendirmiş. Birilerinin hoşuna gidecek, gönüllerince ve beyinlerince tatmin olacakları sözler söyledikçe o insandan daha iyisi yoktur maalesef! Söylenenler baştan sona riya dolu olsa da! Aksini yapan da dünyanın en kötü insanıdır. Söyledikleri her ne kadar doğru olsa da!'
Hal böyle iken dökülüp saçılmak niye?
Susalım...
Onlar konuşsun...

1 Kasım 2011 Salı

kasım 1

Bugün itibariyle sonbaharın son ayına girmiş bulunuyoruz... Kış kapıda... Eylül fena değildi, lakin milletçe pek hüzünlü bir Ekim geçirdik. Güçlüyüz... Bunu da aştık... Manevi duyguları yüksek bir milletiz... Acıların ve zorlukların  üstesinden gelebildik... Bardağın dolu tarafı boş tarafından kat kat büyüktü neyse ki... Görebildik... Ve felaket tellallarının, zehir fışkırtıcılarının dışında büyük çoğunluğumuz sabırla sükunetle karşıladık her şeyi... Metanetliydik. Olayların nedenlerini sorgularken sağ duyulu ve aklı selim olmayı becerdik... İçindeki kokuşmuş-çürük- negatif duygu ve düşünceleri üzerimize boca etmeye çalışanlara ve de bilinçli biçimde karamsarlık pompalayanlara üç beş fire dışında prim vermedik... Fırsattan istifade (birilerini yermek ve birilerine yaranmak adına / safça) ülkesini aşağılamaya ve aciz kılmaya çalışanlara gülüp geçtik. Zira ne güzel bir ülkede yaşadığımızı ve başka bir Türkiye daha olmadığını her defasında derinden hissettik. Ülkemizin maddi-manevi anlamda sahip olduğu gücü ve tüm güzelliklerini görebilecek denli komplekssiz, aklı başında ve objektiftik. Galeyana gelmeden, güdülmeden, tüm bunları yapmaya çalışanlara dirayetle karşı durup bu acılardan da ders almasını bildik  Siyasi sistem her ne kadar kutuplaşmamızı ve birbirimizden kopup ayrı saflarda öteki-beriki olarak yaşamamızı istese de  her acıda tek yürek olmayı kolayca başardık.

Kısacası acı mı acı, hüzünlü mü hüzünlü bir aydı Ekim.  İnsanlığımızı test etti ve gitti... Dilerim Kasım yeni umutlara gebedir!





Herkese güzel bir Kasım dileğimle... Huzur dolu günler!