27 Şubat 2012 Pazartesi

lolita fashion

Şu lolita modasına bayılıyorum. Hani Japon kızların hatta kadınların barbie bebeklere benzer giyinip yeni bir akım olarak sokak modasına armağan ettikleri ilginç giyim tarzına...

Bu moda türü Rokoko ve Victorian Dönemi giyim tarzlarından esinlenerek günümüze uyarlanmış, Japon modasında bir alt kültür. Şeker kız lolita, pankçı lolita, gotik lolita, klasik lolita, denizci lolita, wa lolita (geleneksel Japon giyiminden uyarlanan), hime (prenses) lolita gibi pek çok stili var. Hatta erkekler de ouji  lolita adındaki erkek stilini uygulamaktalar.

Klasik bir lolita kostümünde belli başlı şu ögeler bulunuyor;

-Baş için; Harikalar diyarındaki Alice'in fiyongu
-Kol ağızları genişçe bir bluz (gömlekvari)
-Belden aşağısı kabarık bahçevan askılı ya da normal bir etek
-Diz altı  ya da diz üstü çoraplar
-Paçası büzgülü ve dantelli diz üstü don veya dantelli kombinezon
-Çocuklar için üretilmiş tipik Mary Jane ayakkabıları

Modanın uygulayıcıları zamanla bu klasik tarzın dışına çıkıp yeni eklemelerle yukarıda bir kaçına değindiğim stillerle birlikte bi dolu stil yaratmışlar.  Bu giysileri genel olarak fiyonklar ve çeşit çeşit danteller süslüyor. Özellikle çantalarda çocuksu figür ve çizgilerin kullanımı da çok yaygın. Bazıları abartmış ayıcıklı çantaların dışında ellerinde pelüş ayıcıklarla geziyorlar. :) Bununla birlikte daha klas ve daha sade olanları da var... Özellikle romantik gotik modeller çok hoş... Ben en iyisi sözü burada bırakıp fotoğraflara geçeyim. Görmek okumaktan daha etkili olacaktır. 
Bu moda akımı ile daha önce tanışmış olanlara ve ilk kez görecek olanlara gelsin bu sevimli fotoğraflar... 










Çok sevimlilerdi di mi? :)

kaynak

26 Şubat 2012 Pazar

yeni keşifler

Önümüzdeki hafta yeni bir soğuk hava dalgası bekleniyor. Bu da yağmur çamur demek en basit tahminle... belki de kar... ya da en azından dondurucu soğuğu... Demek ki evlere tıkılı kalınacak bir süre daha... Zaten elde yalnızca bir Pazar günü var... Hal böyle olunca bu duyumla bugünü de evde geçirmek istemedik.

İlçenin yarımadanın dar bölümüne yakın bir yerde kurulmuş olması büyük şans. Saroz'a da Marmara Denizi'ne de, hatta Eceabat yoluna uzanıp Çanakkale Boğazı'na da çok kısa sürede ulaşmak mümkün...

Geçen Pazar Saroz kıyısında geçince bu Pazarı da boğazda geçirelim istedik.Daha önce hiç sapmadığımız toprak bir yoldan bir kaç yazlığın, bi dolu tarlanın bulunduğu sessiz sakin bir kıyıya ulaştık.
Bu upuzun kıyıda en güzel ne yapılabilir peki?
Tabii ki yürüyüş... sohbet... ve her adımda hem çevreyi hem de ayak altlarımızı gözlemlemece...
Bunlarla birlikte andan keyif almaca... Bol bol fotoğraf çekmece...
Bu kıyıyı keşfetmek bizi mutlu etti doğrusu... Tipik bir balıkçı kasabasının sessiz sakin kıyısında yürüyor gibiydik.
Öyle ki bütün balıkçılar balıklarını toplamış kasabaya satmaya götürmüşler ve kıyıdaki tüm kayıklar bize kalmış. :)
Bu kıyının bir keşfi daha hoşumuza gitti... 
Şöyle ki;
Gördüğünüz bütün taşların arası deniz kabuğu dolu... Üstelik istemediğiniz kadar deniz minaresi var... Bunlar bir kaçı... Bir dahakine sepetimle gelip uzun uzun toplayacağım. 
Geçen hafta sepetim boş kalmıştı oysa! Bu hafta da ben almadım... Aksi tesadüfe bakın! :)

pazar demek...

sabah evde olmak demek...



23 Şubat 2012 Perşembe

mutfak defterim

Çoktandır yapmayı planlıyordum. Ama istediğim gibi minik boyutlarda çatal, kaşık ve bıçak bulamadığım için beklemede kaldı hep (üçünü birlikte kullanmak istiyordum). Ta ki sevgili elişi defteri'nden ilham alıncaya dek.... Kullandığı kaşık benim hayalimdekilerden çok çok büyük olsa da gayet hoş durmuştu defterin ön yüzünde.

Benzer bir kaşığı her türlü ıvır zıvırın satıldığı bir alışveriş merkezinde bulunca daha fazla ertelemeden defterimi bugün kapladım ve üzerini hayalimdeki gibi dekore ettim.

Puantiyeli elbiseli kız ile mutfak defterim yazısını  kanvas üzerine renkli baskı yaptırdım. Diğerleri bildiğiniz malzemeler.

İlk tarifimi yazdım bile...

Kaşık ilhamı için sevgili elişi defteri'ne çok teşekkürler!

21 Şubat 2012 Salı

yeni tenekelerim

İyi bir ıvır zıvır depolayıcısı oldukları için teneke kutuları seviyorum. Desenleri ve formları hem gözüme hem de gönlüme hitap ediyorsa daha da bir seviyorum. :)

Bir süre önce Ebay'de ve alibaba.com'da çamaşır makinesi formlu detarjan kutuları görmüş, "benim ülkemde de bir gün bunlardan satılır mı acaba" diye geçirmiştim içimden. Bugün Salı pazarımızda ev ve mutfak eşyaları satan bir tezgahta daha da güzellerini görünce nasıl sevindiğimi siz düşünün. Üstelik tanesi 5 liraya... Üstelik "iki tane alacağım, 4 lira olmaz mı" teklifime "olur abla, canın sağolsun" cevabıyla. :)


Kutunun ön yüzüne etrafında çeşitli giysiler bulunan bir  çamaşır makinesi resmedilmiş. Diğer üç tarafı tamamen giysi kaplı. Yani ön yüzdeki çamaşır makinesi görünümünden sıkılınca arkasını öne getirip giysili yüzünü kullanmak mümkün. İşlevi ve görüntüsü ile birlikte bu detaya da bayıldım.


Birini beyaz çamaşır deterjanımı, diğerini de renkli çamaşır deterjanımı koymak için kullanacağım. Hatta az önce dolumunu yaparak kullanmaya başladım bile. :)


Minik, mutlu sürprizlerin sık sık kapımızı çalması dileğimle... herkese güzel bir gece!


20 Şubat 2012 Pazartesi

balkabağı çorbası

Bir kaç gün önceki kabak tadı postuma gelen yorumlar üzerine balkabaklı çorbamın tarifini paylaşmam gerektiğine karar verdim... Birincil sebep; denemeyi düşünen arkadaşlar için bu detayı es geçmemem gerektiği.... İkincil sebep ise; benim yaptığım çorbanın internette var olan balkabaklı çorbalardan biraz farkı olduğu için alternatif olması adına paylaşmamın iyi olacağı... :)

Bu tür çorbalara şifa çorbası diyorum ben... Bu isimle tanımlayınca da yaparken içine şifa niyetine çok şeyi doldurasım geliyor. :) Tabii tadını kaçırmamak kaydıyla...
Bazen karnabahar, brokoli filan da koyuyorum... Ama genel olarak yaptığım hali aşağıdaki gibi.

İşte ana şablon olarak tarifimiz... Siz dilerseniz içine baharat da dahil istediğiniz şeyleri, dilediğiniz miktarda katabilirsiniz.

Balkabağı Çorbası

Malzemeler:
4 iri dilim balkabağı
1 orta boy patates
2 orta boy havuç
3 orta boy yer elması
2 orta boy soğan
4-5 diş sarımsak
8-10 sap maydanoz
3 çorba kaşığı zeytin yağı (riviera tipi)
tuz

Yapılışı: Yıkayıp kabuklarını soyduğunuz patates, havuç ve yer elmasını balkabakları ile birlikte küp küp doğrayıp bir tencereye alın. Soğanı ve sarımsağı iri iri kıyıp üzerine ilave edin. Zeytinyağını ve tuzunu koyduktan sonra üzerini dört parmak geçecek kadar su koyup tencereyi kaynamaya alın. -Kaynarken üzerinde oluşan köpüğü atmayın ki vitamin kaybı olmasın. - Altını kısık ayara getirip 30 dk. kadar pişirin. (Basınçlı tencere kullanacaksanız 15-20 dk. yeterli) Kıyılmış maydanozu da ekledikten sonra 10 dk kadar daha pişirip tencereyi bir miktar soğumaya bırakın. Tüm malzemeyi blender dan geçirip çorbanızı servis yapabilirsiniz artık. Afiyet olsun!

Bu arada, soğanı yağda yakmıyoruz. yağı tarifte olduğu gibi çiğden koyuyoruz. Böyle daha sağlıklı. Malum şifa çorbası ya! :)

Keyifli bir pazartesi gecesi dileğimle... herkese sevgiler!

19 Şubat 2012 Pazar

güneş göz kırpınca...

Günlerden Pazar, yani boş gün olunca... Güneş de en sevimli haliyle göz kırpınca... Taktım sepetimi koluma... kış boyunca özlenen "nereye olursa olsun yeter ki bir outdoor aktivitesi olsun" arzumuz için otomobilimize atlayıp düştük yine yollara... Yarım saat sonra Saroz / Büyük Bahçeler'deydik. Ve özlemle beklediğimiz dakikalarda...

Ne kışın donduran soğuğu, ne de yazın yakıp kavuran sıcağı... bahardan kalma bir gün gibi...  İlk on dakika sonra montumu çıkarma gereği duydum... öyle güzeldi hava...

Dışarıda, doğayla başbaşa olmak ve ılıman bir havayı solumak mutlu saatler geçirmek için yeterli sebepler olsa dahi biz bugün çok çok fazlasını bulduk... dolayısıyla katlanan mutluluklar günü diyebilirim bu güzel gün için...

Sepetimi takmıştım ya koluma... Aslında aklımda belli bir şey yoktu toplamak için... Çünkü mevsim çiçek vesaire toplamaya  uygun bi mevsim değil zaten... Etrafta bol bol kozalak var tamam da... lakin banim de yılbaşından kalma bi dolu kozalağım var... Belki deniz kabuğu, kestanesi falan filan toplarım diye geçti aklımdan... Oysa bu kıyı taş dışında deniz kabukluları adına hiç cömert olmamıştır bugüne dek... Yine de bahara çok yakıştığından, hatta bahara duyduğum yoğun özlemden sepetimi almadan çıkmak istemedim. :)
Aradığım şeyleri bulamayacağımı bile bile, inadına kıyı boyunca gözlerimle yerleri süpürdüm... :)


Sepete bi tanecik dahi kabuk girmeyince... özlenen aktivitenin ikinci aşamasına geçildi. :) Şu güzelim ahşap karavanın merdivenine yerleşip kitap okumak kış boyunca ne mümkündü!
Ne keyif! Ne büyük mutluluk ruhuma!

Bu ara Anton Çehov'un tüm kitaplarını külliyat olarak okumaktayım... Elimdeki; bir kaç öyküsünü kapsayan 95 basımı Hikayeler isimli kitabı... Kısacık soluklanmalarda öykü kitapları okumayı tercih ediyorum. Bir oturuşta bir öyküyü baştan sona okuyup bitirmiş olmak hoşuma gidiyor çünkü...

Ben kitap okurken eşim de gördüğü güzellikleri kadrajına almakla meşguldü... Posttaki fotoların çoğu onun objektifinden...

Akşama dek oturup orada öylece kitap okusam hiç sıkılmazdım doğrusu... ama etraftaki güzelliklerin de tadı çıkarılmalıydı...

Şu dere dağlardan toplayıp getirdiği kar sularını denize kavuşturmakta... şırıl şırıl... şırıl şırıl... ne güzel sesi var...

Denizle buluşmuşken  feetfirst hatırası almadan dönülmemeli di mi ama? :)

Fark ettiniz mi, hava ne güzel... gökyüzü ne aydınlık... Görüntülenen her renk mevsime inat olabildiğince capcanlı...

Yürüyüşümüz gidiş-dönüş olunca epeyce bir uzun olmuş... Şuraya oturduğumuzda anladık. :)

Manzara müthiş... hava da öyle... bir piknik hazırlığı güne uyarmış pekala! Son anda yanımıza aldığımız meyvelerle bu özlemimizi de giderdik bi parça. :)

Akşam soğuğu çıkmadan yolcu yolunda gerek, der atalar... Hafif bir soğuk esintiyi kulaklarımızda hissetmeye başlayınca düştük yine yola.
Bunlar da yol boyunca gördüğümüz diğer güzellikler...



Yine yağmurlar yağacak... belki kar da... hava da soğuyacaktır iyiden iyiye... Bahara dek bu güzel gün epeyce bir moral oldu bizlere...

Moralinizin her ortamda ve her koşulda hep üstlerde olması dileğimle... güzel geçsin haftanız! :)

17 Şubat 2012 Cuma

kabak tadı

Şubat ayım epeyce bi kabak tadında geçiyor.
Haftada bir mutlaka kabak tatlısı yapıyorum. İki kez de kabak çorbam var. :)


Kocacık kabak tatlısını çok sevse de, içinde bal kabağı, yer elması, havuç gibi tatlı sebzelerin bulunduğu bu çorbayı hiç sevmediği için tencere dolusu çorba bana kalıyor... haftanın 4-5 günü, her gün iki ya da üç kase mutlaka içiyorum... tam bir beta karoten deposu...


14 Şubat 2012 Salı

14 şubat

Bugün için dayatma mayatma, sömürü mömürü, falan filan denilse de... biz bu sabah bu bahaneyle güzel bir kahvaltı yaptık! :) Pazar sabahları hariç diğer günler bu denli kapsamlı bir sofra kurmamız hiç mümkün değil zira!

Kalpli elişleri ile masayı daha da bir renklendirmek mümkündü belki... lakin buna hiç zaman olmadı.









Sevdiklerinizle her koşulda sevgi dolu günler geçirmeniz dileğimle... sevgi(liler) gününüz kutlu olsun!