Geçen gün, bir zamanlar örgülerimi paylaştığım ama çoktandır açıp da bakmadığım instagram hesabıma bir bakayım dedim. Dedim ama bir türlü giremedim. Oysa her iki hesabım da telefonumda kayıtlı, bir tıkla ondan ona geçebiliyordum. Bu kez olmadı. Bir dolu şey istedi, yaptım yaptım yetmedi sanırım, artık en son yüz tanıma için oradan buradan çekip çekip beğenmeyerek yüzümün farklı açılardan en az on pozunu aldı da sonra telefonuma yolladığı kodla lütfedip açtı kapıyı. Ama kendisine hissettiğim soğukluğu daha da artırdı bu hali. Demek ki gün gelip kapıyı hiç açmama ihtimali de var. Demek ki oraya eklediğimiz fotoğrafların bize ait kalmalarının garantisi yok. Demek ki instagram bize ait şeyleri bir anda iç edip yutabilecek kadar dipsiz bir kuyu. İrkildim. Ki zaten ikinci hesabımın şifresi çok fazla zorlandığı ve ben çok fazla şifre değiştirmek zorunda bırakıldığım için çoktandır aman aman öyle kişisel şeyler de paylaşmıyorum, yine de bana ait fotoğraf ve videolarımın isteğim dışında benden alınma ihtimalinin yüksek oluşu bu kez içimi fena bulandırdı.
Hesabıma girince de pek bir sevindirik oldum. Meğer ben vaktiyle neler neler örmüşüm de oralara kaydetmişim. Bazılarını görmesem belki de hiç hatırlamayacaktım. Hayatımdan çıkıp gidenler var. Telefon ve pc ler de değişince fotoğraflarını da çoktan kaybetmiştim. Derken aklıma güzel bir fikir geldi. Madem instagramın garantisi yok, ördüğüm şeyleri bari bir de buraya kaydedeyim.
İlki bir kaç yıl önce ördüğüm panço olsun. Pançoyu kendime diye örmüştüm, hatta kızım beğenmez zannediyordum, o sebeple kendime örmüştüm. Ama kızım görüp bayılınca seve seve kızıma hediye ettim.
Yakasını şiş örgü yapmıştım. Geri kalan yerleri tığ işi.
Dün gece yatmadan önce kar atıştırıyordu. Sabah gözümü bembeyaz Gelibolu'ya açma hayaliyle uyudum. Ama sevgili kar bize öylesine uğramış, soğuğunu bırakıp sessizce çekmiş gitmiş. Güneşi de kandırsın diye bir güzel tepemize dikmiş. :) Güneşli ama çok soğuk bir kış günü var dışarıda. Oysa daha geçenlerde kırlarda anemon gördüm. Ocak ayında... kışın ortasında... Bir başına... Diğer arkadaşları ortalarda hiç görünmediğine göre bu numune demek ki pek budala. :) Kendini kardelen sandı belki de... Ya da onu bulacağımı bildiği için, "aykırı olmaktan korkma" mı demek istedi? :) Madem beni beklemiş... oralarda bir başına üüşüsün, yalnız kalsın istemedim, aldım eve getirdim. Ömrünün yettiği bir kaç günde ona seve seve arkadaşlık ettim. O da bana tabii. :)
Yaz-kış aracımızın bagajında kedi-köpek maması eksik olmaz ama kışın miktarı daha fazla tutuyoruz. Kırlarda, ücra yerlerde yiyecek bulamayan köpekler çok fazla. Avcı ruhları körelmiş, kediler gibi hiç değiller. En azından görebildiklerimizin o günlük de olsa karnı iyi doysun istiyoruz. Bu tatlış da henüz yavru... ve muhtemelen "insan"la henüz tanışmamış.. çok ürkek ve yabani idi.. onca dil döktükten, türlü türlü taktikler uyguladıktan sonra mamayı ancak farkedebildi ve ancak yaklaşabildi. Keşfedince de soluksuz gömüldü. :)
Kışın sakinliği, sessizliği her yerde... Ama doğanın kendine has bir devinimi, sesi/sesleri var. Durup seyretmeyi ve dinlemeyi seviyorum.
Doğaya kaçamadığım zamanlar bazen sahilde yürüyüş yapıyorum, semt pazarına gidiyorum, çoğunlukla da evde okuma-yazmalarıma gömülüyorum.
Geçen gün şunu düşündüm... Blog takipçilerimize blog okuru diyoruz ama instagram takipçilerimiz instagram okuru değil. Onlar bakıp geçmek için oradalar. Oysa okur olmak başka bir şey... Okur, yazan kişiyle irtibat halindedir. Salt gözü ile görmez, okuduğu şeyi duyar, hisseder de... seyirci değildir. Yazanla işbirliği halindedir. Ben blogumu yazarken nasıl bu işi bir başıma yapıyorsam, okur da kendi bir başınalığı ile gelir ve benimle bir ortaklık içine girer. Karşılıklı konuşma şansımız olmasa bile aslında bu bir muhabbete, bir sohbete vesiledir. Ki okur zaten okumayı istemiştir ki, bloguma tıklayıp gelmiştir. İşte bu yüzden blog takipçiliği (okurluğu) ile instagram takipçiliğini aynı kefeye koyamıyorum. Bu yüzden blog dünyasını instagram dünyasından çok daha samimi buluyorum.
Sanırım bu sebeplerle de bloglarımdan kopamıyorum. İsabelle Allande "Unutulmaması gerekeni yaz" der. Ben en çok da bloglarıma unutmak istemediğim güzel şeyleri yazmayı seviyorum. Çünkü geriye dönüp okuduğumda hatırladıkça o mutluluğu bir kez daha yaşıyorum. Aralara hayatın acıları da giriyor ama zaten o acıları unutmak da mümkün olmuyor. Onlar da hayati gerçekliğin parçaları olarak burada bulunmayı hakediyor. Sonuçta bloglar bir yerde günlüklerimiz... Ve ben günlük yazmayı çocukluğumdan beri hep sevdim.
Sevdiğim şeylerden biri de -her ne kadar mutfak defterim adı altında bir tarif defterim olsa da- severek yaptığım şeyleri blogumda da paylaşmak... Çünkü defterimi yalnızca ben okuyorum ama blogumu başkaları.. Belki içlerinde yapmak isteyenler olabilir... O halde deneyip memnun kaldığım ve severek yediğim şeylerin tariflerini neden paylaşmayayım?
Muhallebi, puding, supangle gibi tatlıları sever misiniz? Ben çok severim. Sağlıklı olsun diye de mecbur kalmadıkça almam, evde kendim yaparım. Paylaşacağım tarif de elimden geldiğince sağlıklı tuttuğum bir tarif. Ununu beyaz un kullanmıyorum... 2 çorba kaşığı organik tam buğday unu, 2 çorba kaşığı da siyez unu ile yapıyorum. Siz de benim gibi beyaz undan uzak durmaya çalışıyorsanız tarifteki unu sağlıklı alternatifleri ile değiştirebilirsiniz. Tarifi çok basit zaten. Canınız tatlı istediğinde şipşak yapılacak pratik bir tatlı. İster kaselere dökün, isterseniz aşağıdaki gibi düz bir kaba... Üzerini de canınız ne istiyorsa onunla süsleyin. Anlık tatlı ihtiyacınızda evdeki malzemelerle yapılabilecek kolay ama çok leziz bir tatlı.
Eşim probisli seviyor, ben çokoprensli daha çok seviyorum. Bazen onun isteği gerçekleşiyor, bazen benim. :) Çokoprens yerine probis de kullanabilirsiniz. 4 taneyi tabana bütün kokuyorum, iki tanesini de parçalara bölerek dar boşlukları o parçalarla dolduruyorum.
Yerken azar azar yiyoruz ama... En önemli püf noktası bu... :) Sonuçta sütlü bir tatlı olsa da aynı zamanda karbonhidrat ve şeker de içeren bir tatlı...
Bu arada, pandemi hayatımıza girdiğinden beri yaz-kış evde halı kullanmıyorum artık. Yerler bomboş duruyor ama süpürge de çok rahat ediyor, biz de rahat ediyoruz. :)
Pendemiden beri ev misafirlikleri bitti artık. :( En son kızımın nişanını yaptığımda damatla birlikte ailesi gelmişti. O günlerde halıları açtım, sonra yeniden kaldırdım. Temmuzda da ablam gelmişti, yaz olduğu için ihtiyaç duymamıştık. Tuhaf ama halısız bir hayata da alıştık.
İnsan nelere alışmıyor ki!
sadece instagram için değil, hiç bir yerde -internette- kesinlik yok maalesef bize ait olsada hesaplarımız... tatlı bir blog yazısı olmuş, doğayla iç içe olmak da ayrı keyif :)
YanıtlaSilÖzellikle daha da özelleştirdiğimizde elimizden daha çabuk gidiyorlar. Bu yüzden ücretli domain ad ve host almıyorum. Ödeme yapılmadığı anda emek harcadığınız, sizin sandığınız her şey bir anda uçup gidiyor. Bizlerden sonraya, gelecek kuşaklara da kalsın istiyorsak... Büyük hayal kırıklığı... :(
SilBu arada, blogunuzdaki son gönderiye yorum yazdım ama yollayamadım, hata verdi. Bu sorunu başka bloglarda da yaşıyorum. Anonime açıp yine de onaylı yaparsanız en azından benim gibiler de yorum bırakabilirler...
SilKar buraları örttü ama çok kalmaz muhtemel.Kalmasın da İstanbul'da eziyet oluyor. Doğaya çıkmayalı çok oldu ne yazık.
YanıtlaSilPanço çok şık olmuş. İnstagram konusunda katlıyorum, blog ile kıyaslanmaz, ama son moda orası herşey İnstagramda.
Sütlü tatlılara bende bayılırım, hatta aklımda bir tarif var yapıcam.Sizinki de güzel.Hem çokoprens hem krema çok nefis olmuştur eminim.
Welcome back, samimiyet konusunda kesinlikle katılıyorum. ))
YanıtlaSilben muhalebeyi kadayifli severim.. çıkolatalı da yapsak fena olmaz galiba :)
Hoşbuldum... Sesinizi duymak çok hoş... Samimiyet konusunda hemfikir olmamız da... :)
SilKadayıflı muhallebi de nefis oluyor, ben de çok seviyorum... Sanırım muhallebi her türlü tatlıya çok yakışıyor, içine ne koyarsak koyalım tadı hep leziz oluyor. :)
Çiftçiler kış öncesi buğdaylarını ektiler, kışın yağan kar yeşermiş buğday tarlaları için büyük nimet... Trakya'da buğday yetiştiriciliği çok fazla olduğu için kar her zaman sevinçle karşılanıyor. Barajlara katkısı da ayrı bir sevinç zaten. Ama şehir hayatına getirmiş olduğu olumsuz etkiler de var tabii. Özellikle ulaşım problemlerini çözümleyememiş şehirlerde hele de meteoroloji uyarılarına rağmen yol ve araç bakımları da layıkıyla yapılmayınca kar bir felakete dönüşüyor. Bizim kasabamızda dahi öyle.. Geçen yağan karda belediyemiz caddelere tuz atmak yerine denizden tuzlu su alıp itfaiye aracı ile yollara püskürtme çözümünü(!) uyguladı. Hiç bir işe yaramadı tabii. Ama neyse ki o gün resmi tatil olmuştu ve kar da akşama doğru eriyip gitmişti. Yeterli önlem alınmadığı sürece karın sevinç değil eziyet yüzüne mahkum ediliyoruz maalesef.
YanıtlaSilPançoyu beğenmenize sevindim.
Blogların bilgilendirme, haberdar etme, öğretme gibi önemli misyonları var. İnstagram ise tüketimi teşvik ve paylaşımcıyı nesneleştirme gibi amaçları öncelemiş durumda. En kötü yönü ise sürekli bir şeylere bakmamızı istiyor ve en değerli şeyimiz olan zamanımızı gaspediyor. Ve paylaştığınız her ne ise çok çabuk tükeniyor, sürekli sürekli paylaşmanızı istiyor. Ben artık başkalarının hikayelerine bakmaya yetişemiyorum. Ki baktığımda da hemen hemen benzer şeyler... Bir bakıyorsunuz ki kadının kahve fincanlarını, soğan doğramasını, mutfak tezgahını vesaire izleye izleye zamanınız gitmiş. :) Başka hayatlara mesai harcamaktan kendi hayatınızı yaşamaya zaman kalmıyor. Üstelik samimi insan sayısı en fazla on beş - yirmi... Ben sana yorum yaptım, sen de bana yap, nevinden ayrı bir koşullama daha var. İnstagramı da takip ettiğiniz kişileri de sürekli beslemek zorundasınız. Aslında instagram üzerine yazılacak çok şey var... da ben en iyisi burada bitireyim. :)
Sütlü tatlı tarifinizi merak ettim. Şimdiden afiyet olsun.
kakaolu muhallebi, supangle, kakaolu puding, şokola, en sevdiğim şeyler, tarif için saol, denerim tabii, ama az yemek mümkün değil, yaptığım gün hepsi biter :)
YanıtlaSilAhhahhahhhaa.. yarım ölçü yap o zaman...
SilAh ama ben de tatlıya ve çikolataya karşı irademi çok zor geliştirdim, dayanamadığım tek yiyecektir kendileri. :)
Deep gönderilerine yorum bırakamıyorum. Anonimlere de açabilir misin? Yine onaylı yapabilirsin, bazı bloglarda yorumlarım gitmiyor, hata veriyor. Ancak anonim açık olunca yollayabiliyorum. :(
Siltamam açtım senin içiiin :) yorum yapamaman ilginçmiş, ilk senden duydum bunu :) onaylı yapmam da şeyden yaa, eski yazılarıma da yorum geliyor hep, otomatik yayınlanırsa yorumlar hep gözden kaçıyor, tek tek onaylayınca bütün yorumlara cevap verebiliyorum :)
SilTeşekkür ederim...
SilBu blogumun böyle tuhaf huyları var maalesef... Yalnızca yorum problemi olsa, gönderilerimi paylaştıktan sonra takip edilen bloglar arasında güncellenip üstlere çıkmıyor, feedburner a gidip optimize ediyorum, bazen o da yetmiyor bloguma ping atıyorum... Hemencecik de olmuyor... Bazen saatlerce gidip gelip yapıyorum. Bir keresinde 4 saat uğraştım. Ama bazen de -artık keyfi mi yetiyor ne oluyorsa- ben uğraşmadan güncellenmiş oluyor. Çoook nadir... Bu blogum benim nazlı çocuğum. :))
Az önce bloguna yorum bıraktım. Gitmiş gibi görünüyor... Gitmiştir umarım.
I love your poncho! Granny stripe pattern never gets old and I believe it shines in ponchos!
YanıtlaSilAs for posting on SM, I love IG but I love my blog more. And I've limited my time on IG - it is becoming more and more overwhelming - or maybe it is me :)
Glad to have you back blogging!
Happy that you love my poncho. Yes, this pattern never gets old and it's the first crochet pattern i learnt when i was a child. Since my childhood i have been crocheting it on many works.
SilIt's nice to be agree with instagram. İt is a time thief and we don't need to know everything about everybody every moment and every day.:)
İnstagramla blog hiç bir zaman aynı değil. Blog daha zahmetli hem yazması, hem okuması. Ama bunca senedir
YanıtlaSilyazdıklarımızın her an elimizden alınabilecek olması blog dünyasında da korkutuyor beni. bloglarda
yedekleme olayı varmış aslında bunu öğrenmek lazım. yıllardır günce niyetine yazıyorum çünkü.
instagramda kaybediş çok takipçisi olanlar için yıkım olur herhelde. çok da umrumda değil orada ki insanlar
giderse gitsin. gerçek yaşam değil çünkü. bir çok şeye kendimi bağlamamaya çalışıyorum.
en sevdiğim şey kitaplarım mesela, onları bile bir çok insana paylaştırmaya karar verdim.
burada ki yazılarını çok seviyorum, çektiğin fotoğrafları. aslında özelden telefonlarımızı almalıyız.
Bir şey olur yazmaktan koparsın, gidersin vb. ama arkadaşlık kopsun istemem.
Bloglarda yedeklemeyi araştırayım ben de, çok eski bazı fotoğraflarım blogdan silinmiş, bu süre içinde kaç pc çöktü, kaç cd kaybettik... Bazı güzel fotoğraflar da kayboldu gitti. :(
Silİnstagram artık kötü ve zevksiz bir oyuncak haline geldi. Belki yaşlanmakta olduğum için, orada geçen boş boş zamanlarıma acıyorum ve ne zaman uzun bir zaman geçiriyor olsam çok kötü suçluluk duyuyorum. :(
Ne güzel, sevgilerimiz karşılıklı... Ben de senin fotoğraflarını ve paylaşımlarını seviyorum. Güzel düşünmüşsün, kopmayalım... tlf no birbirimize instagram dm den mi iletelim?