Evlat 4 güncük izinle gelmişti, çabucak geçti, o da gitti.
Biz Edi ile Büdü, kaldık yine başbaşa...
Buraya yazmak için zamanım olmamıştı... Bu yaz dükkanımı devrederek ticaret hayatımı sonlandırdım blogcum... 4 yıldır süre gelen aşırı yoğun, hep yorgun ve koşturmacalı yaşamım biraz yavaşlasın, sükut bulsun istedim. Para her şey değil!
Zaten öğretmenlik yaşamım bilfiil devam edecek bu yıl da... Biri özel temel lise, diğeri özel dil okulu olmak üzere yine iki ayrı kurumdayım... Haftanın 6 günü (genellikle part-time) çalışıyor olacağım... En güzeli de kendime ayıracak zamanlarım olacak...
Dükkanı devredip işi yeni sahiplerine bıraktığım gün, bendeki bocalamayı görseydin blogcum... Zaman benimdi, boştum... oraya buraya koşturup hemen dükkana geri dönmek gibi bir telaşım kalmamıştı... Çarşıyı şöyle baştan sona bir yürüyeyim istedim... Ama ayaklarım hala koşturmalı tempoda, aklım sanki kıyısından köşesinden yetiştirilmesi gerekenler varmış gibi birşeyleri çıkarıp çıkarıp hatırlatır modda idi.
Bu 4 yıl içinde en çok da çay bahçelerinde, pastanelerin dondurmacıların önlerinde oturup sokaklara yayılmış, yiyeceklerini aheste aheste yerken orayı burayı seyreden insanlara özenir olmuştum. Artık ben de onlardan biriydim ve istediğim kadar, istediğim yerde oturup zamanı öldürebilirdim!
Bir süre bakındım öylece.... Ah ancak olmak istediğim tüm yerlerdeki masalar, sandalyeler tamamen kapılmıştı. Önlerinden bir kaç kez gidip gelip geçtim, bir türlü boş bir masa bulamadım. Sonra deniz kıyısında boş bir banka attım kendimi.
O eski, yoğun tempoda bile tefekküre fırsat bulmayı başarmış olan kalbim/aklım/ruhum, bu daha az tempolu yaşamımda, daha da nelerle karşılaştıracak, şaşırtacak ve neler kazandıracaktı bana... Hissediyordum... Parça parça yaşıyordum...
Şükrettim...
En başta açgözlü, hırslı ve ihtiraslarına yenik bir kadın olmayışıma...
Deniz dalgalarını hafif hafif yolluyor, güneş uzaklardan göz kırpıyordu. Fonda bir kaç martı çığlığı kulağa ne de hoş geliyordu.
Sevindim...
Çok sevdiğim doğa ve ben...
Daha çok beraberdik artık!
Yaşamak dediğin en çok da neydi ki!?
Yaşamak dediğin en çok da neydi ki!?