7 Eylül 2014 Pazar

Tekirdağ - eylül 2014

Kahvaltıda "sana bir sürprizim var" dedi kocacık...
Geçenlerde.... "bu yıl, ne Assos'a, ne Gökçe ya da Bozcaada'ya, ne de şuracıktaki Erikli'ye gidecek kadar zaman bulamadık" demem üzerine, hiç adeti olmasa da oturup kafasında plan yapmış. Aylardır haftasonu akşamlarımızı gaspeden düğün organizasyonlarından ilk kez Pazar akşamı boş diye, bu Pazarı uzun kaçamaklara ayıralım istemiş. Düğün sahiplerinden birinin yakınının vefatı ile iptal edilmese imiş bu akşam, bu plan da yapılmayacakmış.

Plan yapılmış... hatta sürpriz de yürürlüğe konulmuş idi ki... Korudağ'a az kala otomobil camına düşen pıt pıt damlalarla............
ağzındaki baklayı çıkarıverdi plancı koca.
"Seni Erikli'ye götürecektim ama bak yağmur başladı!"
"E, hadi dönelim" dedim.
"Korudağ'ı geçelim, lokal yağışsa bakarsın çabucak geçer gider" dedi... yola devam etti.

O pıt pıt damlalar Korudağ'a varınca sağanak yağışa dönüştü. Zirveden inişe geçtiğimizde ise dinmeye hiç niyeti yoktu.

Erikli kavşağına yaklaşmıştık zaten... Dinse dahi ıpıslak Erikli'den tat alınamayacaktı belli ki.

Epeyce yol da gelmiştik...
"hadi Tekirdağ" yapalım dedik...

Sözkonusu Tekirdağ olunca hemen çözülüyorum. Kasabadan halliceyken gelip büyükşehir olma yoluna girmişken bıraktığım bu şehir kızımla her günümüzü birlikte geçirdğimiz, anıları taze, en son yerleşkemiz.

Gelibolu'ya geldiğimizde kızımızın üniversitede ikinci yılı idi... Ve o zamandan bu zamana dek okulu bitirip iş yaşamına geçmiş olmasına rağmen o artık evimizin de hayatımızın da kısa süreli misafiri...

Beni üzen... hatta çok üzen anılarım da oldu Tekirdağ'da... ama ben hep kızımlı ve mutlu olanları saklıyorum anı dağarcığımda... özlüyorum da...

O sebeple hava nasıl olursa olsun.... otomobilden dışarı çıkamama pahasına da olsa, bir kez daha bir kez daha gidilir görülür Tekirdağ... Özeldir... ayrıcalıklıdır.

Bulutlu ama apaçık bir hava karşıladı bizi orada.

Sararmış, kurumuş, oradan oraya savrulmuş çınar yaprakları ise Tekirdağ'a sonbaharın gelmiş olduğunu ayan beyan ele veriyordu.

Çınar ağaçlarının bulunduğu her yerde bu görüntüden bol bol vardı... kimi kuytu köşelerde küme küme birikmişlerdi de...
Ciddi anlamda üşütmese de varlığını hissettiren bir serinlik de vardı.
Olabildiğince otomobille gezdik. Uzun soluklu molayı her zaman olduğu gibi Tekira'da verdik.

Geçtiğimiz yollarda, gördüğümüz mekanlarda bıkmadan usanmadan, her defasında olduğu gibi, yine bol bol anıları tazeledik.

Altınova, Barbaros yapıp Kumbağ'da kısa bir mola verdik.
Bir kaç başıboş köpek ve sarmaş dolaş bir insan çifti dışında sahil bomboştu... denizde kimsecikler yoktu. Dalgakırana tırmanıp oradan  uçsuz bucaksız sahili seyrettik. En çok da dalgaların usul usul kıvrılıp kumsala şöyle bir dokunuşunu...

Saatlerdir otomobildeydik... kısa bir yürüyüş iyi gelecekti...
Balık Ali'nin önünden ilk taş iskeleye dek aheste aheste yürüdük.

Açlığımızı tam da benlik bir mekanda dindirdik.
Onlarca desem az kalır... İrili ufaklı yüzlerce antik objenin sergilendiği, ambiyansı hoş, kelle-paça çorbası tertemiz ve de lepleziz, tekirdağ köftesi ise aslına uygun, tadı nefis mi nefis... böyle şeker bir mekan...


Neye niyet neye kısmet bir gündü bugün.
Yaşandı...... yaşanmış oldu........ yaşanmışlıkla doluydu.... yaşanmışlıkla doldu...

İyi oldu....... hoş oldu!


Bir başka Tekirdağ gezimizi okumak isterseniz... o da burada.




4 yorum:

  1. Erikli, çocukluğumun ve gençliğimin en güzel günlerini yaşadığım, hayatımda ilk kez denize girdiğim yer! Tekirdağ'ı da ayrı severim. Ne güzel yapmışsınız! Özellikle yağmurda arabayla seyahat etmek, arabada müzik dinlemek bir nevi meditasyon işlevi görür çoğu kez!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok güzeldi gerçekten... meditasyon süreci de dahil... :)

      Sil
  2. Ayın 18 inde başlayan ülkeler arası yöresel tat ve el sanatları festivali var , belki ona da gelirsiniz.
    Sevgiler

    YanıtlaSil