31 Ağustos 2014 Pazar

31 ağustos 2014

Yazın son gününde mevsimine uygun bir güne uyandık bu sabah... Gökyüzünde öbek öbek bulutlar ve arkasına saklanmış güneş ile yaz için oldukça kapalı bir hava... nispeten serindi de...

Deniz, uygun zamanını beklesin... biz kırlara gidelim, dedik...

Kahvaltı mekanımız Günbatımı tesisleri idi yine.... 
Düğün bahçesindeki dün gecenin düğününden kalan büyükçe bir balon demeti rüzgarda kopmuş, kahvaltı yaptığımız verandaya kadar gelip konmuştu. 
"Çok ayıp, çocuk musun sen" dedim içsesime... 
Eski postlarımdan da görüyorsunuz, son zamanlarda pek bi şımarttım ben onu.
"Öfff Ruşyena, çok zalimsin" dedi.
Alt tarafı bir kaç dakikalık eğlenceymiş, ne olacak ki!
Verandanın öbür ucundaki iki kişiyi saymazsak, arka bahçede in cin top oynuyordu. Kocacık zaten bu mekanın havai fişek ve görsel show organizasyonlarını gerçekleştirdiği için mekan sahipleri ve çalışanları yabancımız sayılmazdı. 
"Hadi" dedim içsese... "Eğlence başlasın!"


Kim ne derse desin... Ben o an o balonların kopup özellikle yanıma geldiklerine inanıyorum. 

Bana yaşama sevinci veren şeyler küçük ve basit şeyler... anlık neşeler... keyifler... küçük, minik mutluluklar... İşte bu sebeple tüm bunlara vesile olacak şeyi görmezden gelmemeli, es geçmemeliydim... Ne diyorduk; "Hayatın getirdiklerine şükür, götürdüklerine eyvallah!" 

Güzelim Eylül kapıda... Sonbaharın en güzel ayı... 
Aslında ben bugünü fırsat bildim onu daha da çok sevmek için... Bu kapalı hava ile onu ruhumda daha kolay hissetmek için... 

Henüz  güz yağmuru ile ıslanmamışken topraklar... sararıp oradan oraya uçuşmaya başlamamışken yapraklar... usul usul, hafif hafif girsin dünyama sonbahar, dedim...

Gökyüzü kocaman gri bulutlara kucağını açmış,  o keskin ve yakıcı güneş ışıkları kaybolmuştu. Hafif bir esinti gelip yüzümüzü yalıyor, sonra ansızın  geçip gidiyordu. Böyle olunca tepelere, ormanlık alanlara ve deniz kenarlarına dikkat kesilmek gerekirdi. Hafif esen rüzgar buralarda coşar, dokunduğu yerlerde ürperten hisler bırakırdı. Hazırlıklıydım...  Kayınvalidemin 27 yıl önce, bendeniz henüz tazecik gelinken hediye verdiği elörgüsü şalımı kullanacaktım. Aslına bakarsanız, ben ve evliliğim süresince benle gezen şalım, bir ilki gerçekleştirecektik ... Yıllar yılı sandıkları, dolapları, hurçları bekleyen bu şey, sahibesi tarafından nihayet bir gereklilik olarak görülmüş, kullanılmaya alınmıştı.

Bir ruhu olsaydı sevinirdi mutlaka... Çünkü bir bedenin ruhu onu cismi üzerinde görmek, taşımak, kullanmak istiyordu. Evet, laf olsun diye almadım şalımı... Bugüne dek neden hiç kullanmamış olduğuma hayıflanarak, beni daha da şıklaştıracağına, serin havada işime çok yarayacağına, en önemlisi de mazisi ile ruhumda hoş şeyler yaşatacağına inanarak aldım onu. 

Belki de psikolojideki karşılığı "bilinç altının sonbaharı mutlu karşılama çabası"dır! Kaldı ki ben nostaljik nesnelere ve anılara müptela biriyim.... bunu o da biliyordur!

Yarımadanın aşağılarına doğru, köy yollarına sürdük otomobilimizi...
Ağaçlar, ormanlar, dağlar, tepeler, yamaçlar, vadiler, bağlar, tarlalar, bahçeler, evler gördüm... Sürüler, çobanlar, köpekler gördüm... Otlar, çalılar, dikenler gördüm... Kuşlar, kelebekler, çiçekler gördüm. Çeşmelerde el yıkadım, su içtim... Tüm bunları yaparken ben her defasında yine yeniden kendimden geçtim.


Gördüm... dokundum... okşadım... kokladım... hissettim...


Dalında bulduğum yaban meyveleriyle neşelendim.

Yürüdüm... yürüdüm...

Bir çam ormanının kuytuluğunda sonbahardan izlere ilk merhabamı sundum...

Tıpkı öyleydi... tahmin ettiğim gibi...
Serindi... ürperticiydi...şal vaktiydi.

O ilk gerçekleştirildi...

Mutluluk devşirildi...
Dudaklara tebessüm yerleşti...

Fantastik bir masalın büyüsüyle mest olma, içinde kaybolma zamanıydı. Başrolde yine sepetli hatun vardı... Mekan, zaman, uzam hiç önemli değildi, sepetine toplayacak bir şeyler bulurdu, illa ki.

İyi ki böyle bir hobisi vardı. İyi ki onu gerçekleştireceği anlar bir şekilde gelip kendini buluyordu.

Bir yerde sonbaharla içiçeyken bir başka yerde yazla başbaşa kalıyordu.
Bugün aradığı... bugün istediği buydu...
Şükür ki bulmuştu.

Hayatında bir ilk daha bulmuştu... Tarla ve bahçelerin sınırlarına çiçek eken tarla bahçe sahipleri vardı, yarımadanın bu tarafında kırları-bayırları renk renk çiçeklerle donatmışlardı.

İnsan güzel görmek isteye görsün... güzel yaşamak isteye görsün... Bulunduğu yere işte böyle cıvıltı katıyordu.


Gezmeli... görmeli... hissetmeli... 
Yine, yeniden...

Her fırsatta... 
İlk fırsatta!





3 yorum:

  1. Sana bakınca yani bloğuna bir peri masalının içindeymiş gibi hissediyorum kendimi kısa da olsa rutinden kurtulup bir hayal dünyasında gezebiliyorum sayende yine öyle oldu, paylaştığın güzellikler için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Olá amiga, vim desejar-lhe um abençoado início de mês.
    Lindas imagens...amei!!!
    Doce abraço Marie.

    YanıtlaSil
  3. Oh, what a lovely post!!!
    Happy to found you
    All my best
    Elisabeth

    YanıtlaSil