26 Eylül 2013 Perşembe

düşün düşün....

Bir kaç gün oldu. Bir tv kanalında rast geldim ve kulak kesildim. Tansu Çiller'in eşi Özer Uçuran Çiller'di konuşan... Tanrı Parçacığı ve yaratılış üzerine idi konu... Varoluş'tan çıkarılıp yaratılış üzerine evrilmiş bir konu olduğu için dikkat kesildim. Çünkü bilim varoluşu bir sistematiğe bağlamasına ve enerji ya da güç gibi somut bir yaratıcıyı baz alıp (bakınız kuantum vs.) varoluşun bu eksende gerçekleştiğini öne sürmesine rağmen yaratıcının varlığını açık açık kabul etmez. Doneleri yetersizdir çünkü. O donelerin çerçevesinde yapar tanımını.

Oysa Özer Uçuran Çiller yaratılışı açımlarken bir yaratıcının somut varlığına dek uzanabiliyordu konuşmalarında. Ulaştığı yerde yaratan yani Allah var idi... Burada düşüncelerimizin ve bilim eksenli yaratılışa bakışımızın kesiştiğini gördüm.

Daha önce bir başka postumda insanın evreni beyniyle ölçümlendirdiğine dair bir giriş yazım olmuştu. Beyninde kabul görmeyen her şeyi yok saydığına değinmiştim. Ateizm de buradan bulur yolunu. Beynin alamadığı yerde yaratıcının varlığı yok sayılır. Bu yok sayış kimileri için bilimsel bir temele dayansa da, kimileri doğrudan dinler ve onların yeryüzündeki (geçmiş-şimdiki-gelecek) uygulayıcılarının ölçütleri ve değer yargıları üzerine kurar kuramını.

Bilimsel temele dayanan boyutunda ise darlık vardır aslında. Beynin alamadığı ve soruların karşılığına yeterli yanıt bulunamadığı noktada yok sayış başlamaktadır.
Derin düşünebilen her insan bu tıkanma noktasına ulaşır aslında. Ben de ulaştım zaman zaman...
Ama sonuncusunda beynimin kapasitesini çok da önemsememem gerektiği sonucuna vardım.

Buında yaratılışı gerçekleştiren enerji ya da gücün çoooook büyük bir zekaya sahip olduğu kanaatine varmam büyük etken oldu. O öyle büyük bir zeka ki insan beyninin ve havsalasının alması mümkün değil. Ancak yaratılmış ve bir sistematiğe bağlanmış her şeyde bu zekanın izlerini sürmek ve görebilmek tüm soruların yanıtı olabilir belki. Ve O, hakkında bilmemiz kadarını bilmemizi istemiş...ki; bu konudaki bilgileri doğrudan bize vermemiş. Kur'an-ı Kerim dahi yaratılışla ilgili ayetlerinde bilgi alımını okurun yorumlamasına bırakmıştır. Salt bu konudaki ayetler değil, diğer bir çok ayet de yoruma açıktır. Allah belki de böylelikle, insanın beynini evren olarak görmediği gün evrendeki bilinmeyenlere ve bilinmeyen gerçekliklere daha net ulaşılabileceğini hesap etmiştir...aynı zamanda bunu hesap etmememizi de  istemiştir.

Çünkü...
Evren ve yaşam sadece göründüğü kadar olmamalı!
Yaratan da kısıtlı beyinlerin sıkıştırıp bir kalıba soktuğu ve beyinlerimizin alımlayabildiği miktar kadar olmamalı!

Özer Çiller Uçuran'la bu noktaya kadar paralel düşünüyoruz. Ama o bu noktaya geldiğinde Allah'ın varlığının kabulünü dinlerin üstünde bir düşünce olarak kabul ediyor. Bu noktaya gelince böyle görmek mümkün. Ama ben dinlerin gerçekliklerinden uzaklaştırılıp bizlere dayatılan normları ile baktığımızda ancak böyle görülebileceğini düşünüyorum. Oysa... dinler, Allah'ın elçileri ve son peygamber- peygamber efendimiz SAV'in evren ve yaşam üzerine özellikle yollanan aracılar olduklarını düşünüyorum. Onlar aslında en büyük öğretici ve bilgi taşıyıcılar (evren ve yaşam konusunda)... Sorun şurada; insan oğulları ve kızları yeterince algılayıp anlamlandırabildi mi bu bilgi parçacıklarını? Sahi bunu yapabildik mi?

2 yorum:

  1. sevgili rusyena
    ne kadar derin konulara girmisin...ve paylasimin son derece saygi,,sevgi cercevesinde surdurmusun
    cok seyler paylasmak isterdim,,de
    bazi duygulari icimde yasiyim isterim...
    seni seviyorum,,,kalemin cok kuvvetli:)))

    YanıtlaSil