16 Eylül 2012 Pazar

Bugün Erikli - ağustos 2012

Çekilişe katılan arkadaşlar benden sonucu bekliyor olmalılar ama ben kalktım günlük yazmaktayım. Adına düzen mi diyelim, alışkanlık mı? hani belki de tek tatil günüm olduğundan... ve de hafta içinin sıradan iş günlerine inat gönlümce geçirmekte olduğum tek gün olduğundan belki de... Pazar günlerimin ayrıcalıklı anlarını bloguma not düşmekten büyük mutluluk duyuyorum.

İşte bu sebeple ağır bastı ve yazılmakta bu post... 

Şip şak olsaydı, izleyici penceremle katılımcıları eşleştirmeden..... random.org la kurayı belirler, kazananı duyururdum çabucak kuşkusuz... Ancak çekiliş postumda da belirttiğim gibi katılımcıları tek tek izleyici gadget ımda arayıp bulduktan sonra belirleyeceğim listeyi...
Biraz zaman... 
İlk fırsatta sonuçla buradayım.

Gelelim günün konusuna...
Bugün Erikli'deydik biz.... Erikli Keşan'a bağlı, Saroz kıyısında bir tatil beldesi. 
94-99 yılları arasında Keşan'da yaşarken yazları hemen hemen her haftasonu Mecidiye'deki askeri kampa giderdik. Oradan da Erikli'ye şöyle bir uzanıp curcunanın içine atardık kendimizi... Askeri kamp ne kadar düzen, disiplin ve sükunet barındırıyorsa Erikli tam tersi hareketin ve de cıvıltının olduğu yerdi. Çarşısında alışveriş yapmak, kalabalığına karışmak, oradan buradan yükselen müziklerin gürültüsüne aldırmadan oturup bişeyler yiyip içmek iyi gelirdi ruhumuza. Serde gençlik de varmış demek ki. Şimdilerde sükunet ve huzur en öncelikli tercihimiz. :) 

Bu tercihi de hesaba katarak yola çıktık bugün. Zamanımızın çoğunu askeri kampta geçirir, biraz da Erikli'ye uğrarız, dedik. Oysa kamp deniz sezonunu kapatmış ve tatile girmiş. Zamanımızın çoğunu Erikli'de geçirdik böylece. Son bir saat ise her zaman olduğu gibi Keşan-Kipa'da aldık soluğu...

Okulların başlıyor olması, havanın hissedilir derecede soğuması ile Erikli de sıcak günlerin curcunasını kaybetmiş, yalnızlığa ve sessizliğe gömülmüştü. Dolayısıyla ihtiyaç duyduğumuz sükunet fazlasıyla orada karşıladı bizi. :)

Marmara denizine oranla çok daha soğuktur Saroz... Sıcaklık düşünce çivi gibi olmuştu bugün. Taş çatlasa iki kişi vardı denizde... Biz de donmayı göze alıp girip yüzmedik... kıyısında yürüyüp bol bol seyrettik. O dahi iyi iyi geldi ruhumuza. 

Ancak bişey var ki tam Mecidiye'den ayrılırken çok korkuttu bizi. Mecidiye'den çıkıp Erikli yolundaki gölete varmıştık ki, bir orman yangınının başlangıcına tanık olduk. 10 dk. içinde koskocaman alana yayılıverdi yangın. İtfaiye zamanında yetişti yetişmesine de, bulunduğu yerden yukarılara dalga dalga yayılan alevlere yetişmesi pek mümkün olmadı. (Bakınız aşağıdaki fotoğrafta solda itfaiye hortumundan çıkan su, yangın ise kuru otları yalayıp yutarak ormanın içine, yukarılara doğru ilerlemekte.)  

Kısa bir süre sonra başka itfaiye güçlerinin gelmesi ile yangın tepeyi aşmadan durdurulabildi neyse ki.

O an bütün kalbimle orman canlılarını düşündüm. Kaplumbağaların hızları güvenli alanlara kaçabilecek yeterlilikteydi inşallah! Ağaçlar çığlık atıyorlar mıydı?... ya hayvanlar... onların da kendi lisanlarında bağrış çağrışları vardı mutlaka... nasıl canhıraş seslerdi acaba?

Yangın nasıl çıkmıştı ki! 21. yüzyıl zekasına ve bilgisine sahip insan evlatları ormanı kazara yakma lüksüne sahip olmalılar mıydı? Yani çağımızın insanı bu aptallığa karşıkoyabilecek gelişmişliğe erişememiş miydi? Kalbini kin ve nefret bürümüş, insanlıktan nasibini almamış orman yakıcı, insan öldürücü zevata insanlık namına yakıştıracak bir sıfat yokken, farkında olmadan ya da umursamadan kazara ormanı ateşe verenlere ne demeli? Üzgünüm... Çağımız insanına aptallığı, cahilliği, vurdum duymazlığı, ileri görmezliği vesaire yakıştıramıyorum. Bu gerekçelerle ormanı yakan her kim ise tek kelime ile katildir bana göre! Zekasında bir kusur yoksa...
Yaktığı ateşin ormana ulaşacağını düşünememiş bir çiftçi mi, sigarasının izmaritini ormana savuran düşüncesiz bir yolcu mu, keyfi uğruna etrafını ateşe veren piknikçi mi, ya da her kim ise, ormandaki tüm canlıları böylesi bir kıyıma sürüklediği için katilin tekidir!
Gerisi laf-ı güzaf!

Ormanın hemen aşağısında bir gölet var. İçinde tatlı su balıkları... Köprüde balık tutmak için dizilmiş insanlar... Uçsuz bucaksız yeşille mavi elele... Bu güzelim manzarayı karartmaya kimin hakkı var ki! Üstelik bu görüntü, bu coğrafi konum kaç ilçeye, kaç şehre, kaç ülkeye nasip olmuş ki! 

Post aldı başını, Ruşyena'nın feryadı yolunda ilerlemekte... İçim yandı dostlar... Günlerdir, haftalardır, aylardır, ve de yıllardır bu güzelim ülkede yangın üstüne yangın çıkarmakta olan zevat yüzünden... yitip giden canlar yüzünden... Hiç uğruna olan biten yüzünden... 
Taş/tım... bugün taştım...

İnsan olmak ne menem  şey... Hem güdülerini hem aklını kullanmak... Birinden birini koyverip diğerine yöneldin mi insanlıktan çıktığının resmi. Velev ki herkes insan! Sanırım aslolan denge!
İşte böyle...

Konu Erikli gezisinden çıktı bambaşka mecralara sürüklendi. 
Hadi toparlayalım. 
Ve sözü burada fotoğraflara bırakalım. 

İnsanın insana, insanın diğer tüm canlılara zulmetmediği bir dünya dileğiyle... güzel geçsin haftamız!




4 yorum:

  1. Başlangıçta iyi başlayan bir gün nasılda kötü bir güne dönüşebiliyor.Yangının içinde kalan ve işyerini kaybeden biri olarak bu duygularını çok iyi anlıyorum.Çaresiz yardım beklemekte en acı olanı.Tüm orman canlıları içinde hala içim sızlar.Bu yangınları çıkaranları da Allah bildiği gibi yapsın diyorum.Benim de derdim debreşti.Kusura bakma arkadaşım.Paylaşımın çok güzel ve duyarlıydı.Sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. üzüldüm... geçip gitmiş ama yaraları kısa sürede sarılmıştır dilerim. Allah bir daha yaşatmasın...

      Sil
  2. fotograflara bayıldım tam da orda olmak ısterdım sımdı

    YanıtlaSil
  3. Biz de gideriz Erikli ' ye , çok ta severiz ...
    Bu arada bloğunuzu Deli Annem sayesinde tanıdım... Takibe aldım hemen. Benim bloğuma da beklerim... Sevgilerimle...
    www.grilady.blogspot.com.tr

    YanıtlaSil