23 Temmuz 2012 Pazartesi

yine kırlarda

Bu halim dışarıdan tuhaf ya da komik görünebilir. Ama ben sepetimi takıp koluma kırlara atınca kendimi, dünyanın en mutlu insanı oluyorum gerçekten... Küçük bir çocuğun eline şeker alması kadar basit bir mutluluk sebebi bu...

Dilediğimiz zaman, dilediğimiz kıyılarda denize girebildiğimiz gibi, dilediğimiz zaman dilediğimiz dağa tepeye, kıra bayıra atabiliyoruz kendimizi...
O halde o küçücük sebep koşullar uygunsa elbette ıskalanmamalı.

Son Pazarlarımız denizde geçince bugün kırlara koşmak geldi içimden... Ayçiçek zamanı şimdi... Hatta başları kurumaya başlamış bile. Haftaya belki de onları bu denli canlı bulmak mümkün olmaz. Erken ekilen bazı tarlalardaki ayçiçekler taç yapraklarını dökmeye başlamış zira.

Çiçekleri canlı bir tarla bulduk kolaycacık. Geriye bol bol poz verip arşive geleceğin anılarını katmak kaldı. Ve tabii andan keyif almak...

İşte bu tarifi imkansız bir keyif.... Onu bir kez daha belirteyim.... Bu noktada her kimle duygularımız kesişiyorsa o anlıyordur beni...  Aksi halde bir çiçeğe sarılmak komik ya da tuhaf görünebilir...

Ve en boduruyla durup iki çift laf etmek de...
Gerçekten merak ettim...
N'olmuş, susuz mu kalmış bu arkideş? :)
Keşke dili olsaydı da o da cevap verebilseydi bana... Çok iyi anlaşırdık eminim... :)

Bir mutluluk sebebi daha...
Papatya mevsimi bitmesine rağmen bir kaç küçük öbek orada öylece kalmış.

Parklardaki çiçeklerin asla koparılmaması düşüncesindeyim. Ancak doğadaki çiçeklerden küçük bir miktar toplamak doğada ciddi bir eksiklik ya da tahribat yaratmaz. Kaldı ki insan ruhunun da beslenmeye ihtiyacı var. Hele ki etrafında çiçek, börtü, böcek görmekten haz duyan biri için bir vazo çiçek en büyük keyiflerden biri kuşkusuz.

Bu kadarcık topladım. Soluncaya dek gün be gün ruhumu şenlendireceği bir gerçek.
Ayçiçek tarlalarına dalıyor olsam da bi tanecik dahi koparmıyorum oralardan... Gidiş ve dönüş yolumuz olan bi dolu aracın vızır vızır geçtiği çevre yolunda asfaltın kenarında nasıl olmuşsa yetişmiş minik ayçiçekler var. Bazen onlardan iki-üç tane kopardığım oluyor. Zaten onlar da yetiştikleri alan itibariyle çok daha fazla büyüyemiyor ve sahipsiz oldukları için yolun tozu, güneşin sıcağı altında bir zaman sonra kuruyup gidiyorlar.

Bir de sahipsiz ağaçlar var... Kah bi çeşme yanında, kah yol kenarında... Toplamaya uygun yabani meyveleri onlardan topluyorum.
İşte bu da öyle bir erik ağacı.

Üzeri tepeleme dolu... Sahipsiz olduğu için aşılanmamış ve çok ekşi... Komposto yapmak düşüncesiyle göz hakkı kadar alıp evime öyle geldim.

Doğal ve sağlıklı bulduğum için kayıtsız kalmam ne mümkün...

Evet... bu kadar yeter!

Herkese güzel bir hafta diliyorum. 

8 yorum:

  1. çok hoş olmuş yine, burdan bile huzur verdi... :)

    YanıtlaSil
  2. günebakanların bu en güzel zamanını kaçırmamak gerek. "ben de mi gitsem?" dedirtti fotoğraflar..

    YanıtlaSil
  3. Harikasın Ruşencim.Bayılıyorum şu yaşam sevincini canlı tutmana.Bu arada doğa da harika.Değerini bilene tabiki:))

    YanıtlaSil
  4. Ayçiçek tarlalarını çok severim ama buralarda öyle görselliğe rastlamak zor. sarılmanda gayet doğal bende konuşurum doğada gördüğüm şeylerle. bütün kareler çok güzel..sevgiler

    YanıtlaSil
  5. doğa ile içiçe olmak her zaman güzeldir.. çok şanslısın!

    YanıtlaSil
  6. selam ne kadar gzel ayçıçeklerı papatyalar içinde çok zarıf görunuyorsun

    YanıtlaSil
  7. çok özeniyorum size na kadar şanslısınız bilemezsiniz...

    YanıtlaSil
  8. ne güzel..o bodur ayçiçeğini resimden bile olsa sevdim..çok şanslısın doğa ile iç içe olmak süper..sevgiler..

    YanıtlaSil