2 Temmuz 2020 Perşembe

pillows / yeni kırlentlerim - peynirli poğaça

Eski takipçilerim biliyor; bu blogum güncellenmeyince ve ben bu probleme ne yapsam da çare bulamayınca çaresiz blogspot a küsüp wordpress e gitmiştim. Burada hobilerimle, günlük yaşamımla var olurken orada daha çok düşün dünyamla var oluyordum. Geçenlerde uzak kaldığım örgüyle yeniden kavuşunca hem örgülerimi paylaşayım hem de eski günlerdeki gibi günlük babında şeyleri buraya yine yazayım istedim. Yapmaya başladım da nitekim. Ve fakat güncellenme problemim hala devam ediyor. Burada yakınıyor olmamak için bu safhayı hiç yazmıyorum ama her post yayınımdan sonra feedburner a gidip optimizasyon yapıyorum... defalarca...  çare olmazsa bloguma ping atıyorum. yine defalarca.... onlar da çare olmazsa blogumu feedburner dan tamamen silip yeniden tanıtıyorum... çoğu zaman bu tek başına çözüm olmuyor, optimizasyonu ve pingi defalarca yapmak zorunda kalıyorum. Nasıl oluyorsa gönlü oluyor ve bir bakıyorum ki blogumun sağ tarafında güncellenen bloglar arasında yer alabilmişim. Yayın süresi çok daha önce olduğu için çoğunluk üstlerde görünmüyor ama olsun, yine de güncellendiği için açıkçası seviniyorum. Bu mücadelelerde çözüme yarım saatte ulaştığım da oldu, dört saat cebelleştiğim de... Emek sarfedip yazdığım postum öyle uykuya terkedilmişken onu o halde bırakmıyor, üstüne üstüne gidiyorum.

Tam bu problemi uğraşıp-didinsem de çözebiliyor oluşuma alışmıştım ki, bazı blogspot uzantılı bloglara yorum bırakamama problemim çıktı bu kez. Tam onu da kabullenmiştim ki bu kez de yorum bırakabildiğim bloglarda yorumumun görünmediğini fark ettim. Yani aslında ben yorumumu yazıp gönder tuşuna bastıktan sonra yorum bıraktığımı zannediyorum ama yorumum bazı bloglara gitmiyor(muş). Bu durum en son sevgili Sibel'in "bir yıldızın hikayesi" bloguna bırakmış olduğum dört yorum da gitmeyince fazlasıyla canımı sıkmaya başladı. O kadar uzun ve detaylı şeyler yazmıştım ki... hepsi uçmuş gitmiş... peşine tekrar yazdım... hatta blogundaki iletişim formunu da kullanarak durumu iletme gereği duydum. sanırım o da gitmedi ki e-mailime dönüş olmadı. Blogspot'tan çektiğim kadar hiç bir sosyal medya platformundan çekmedim. Bu da benim şanssızlığım sanırım. Yine de çok istediğim halde bazı arkadaşlarıma yorum bırakamasam da kişisel tarihimin notlarını derlemek adına -blogspot başıma çözemeyeceğim problemler açmadığı sürece-, bir başıma kalsam da yazmaya devam etmek düşüncesindeyim. Bu akşam bu postu da bu isteğin alevlenmesi ile yazmaya başladım. Umarım güncellenme safhası yine çok meşakkatli olmaz da bir an önce bu post da  görevini tamamlar.

Geçen postumda popcorn motiflerle kırlent yapmakta olduğumdan söz etmiştim. Kırlentlerim çoktan bitti ancak içlerinin dikilmesi ve doldurulması için bir kenarda çok beklediler. Tembellikten değil, yapacak çok şey bulmamdan ve hep bir şeylerle meşgul oluşumdan bir türlü onlara sıra gelmedi. Sonunda bitirip de kullanıma aldım neyse ki.



Uzun olan yastığı dört yıl önce örmüştüm. Çok severek kullanıyorum. Bu ikisi de ona kardeş oldu... (ya da yavruları mı demeliyim.)  :) 


Yaz geldi ve teras hayatımız başladı. Demirbaş eşyalarımız sabit olsa da her yaz duvarlarını başka başka dekore ediyorum. Bu bahar duvarları badana yapmakla kalmadık, 4 yıllık masa-sandalyelerimizi de boyadık. İlk hali daha koyu pembeydi, bu renkten vazgeçmeyerek daha açık tonda karar kıldık. Pembeyi seviyorum. Varsın birileri içlerindeki kini nefreti çok şeye bulaştırdıkları gibi bu masum renge de kusarak itibarsızlaştırma yoluna gitsin. Zevk benim zevkim... Sevdiğim rengi mahalle baskıcısı çirkin kalplilere yem ettirecek kadar zayıf karakterli değilim. Pembenin değerini de veririm, saltanatını da korurum. Dünyayı güzelleştiren renkler iken, birilerinin çirkin emellerine pembeyi alet etmesi nasıl da büyük çirkinlik aslında. Sevmezsen sevmezsin ama sevene de dil uzatıyorsan demek ki sen zavallının, eziğin tekisin!


Neyse işte, herkesler sürü psikolojisi halinde pembeye burun kıvırmaya devam ederken ben  pembeyle birlikteliğimi sıkılıncaya dek devam ettireceğim. Güdülmeden... gaza gelmeden...



Terasım izole günlerimde bir nevi sığınağım... Saklı bahçem... Dışarılar yaz havasında olsa bile bu küçük teras-bahçemde her şey bahar gibi olsun istiyorum. Bu yüzden en çok çiçeklere ve renklere yer açıyorum. 

Turkuaz sulama kabım eskiden kırmızıydı, epeyce bir paslanmıştı. Boyama hevesimden o da nasibini aldı.


Uzun saksım da yer yer soyulmuş, yıpranmış bir sarı idi. O da bir kaç boyayı karıştırmamla yeşilin bu tonunu aldı.


Bir de şu iki mavi saksının arka ortasında, geride duran saksıyı aynı renge boyadım. Şimdi bu rengin tıpatıp aynısını bulmak istesem eminim bulmakta çok zorlanırım. 


Succulentlerim coştu. Kopan yaprakları, içinde yalnızca toprak olan saksılara yatay biçimde bırakıyorum, bir süre sonra yeni yeni succulentlerim oluyor. İki yıl önce iki yaprakcık Bozcaada'dan getirmiştim. Bu kadar çoğalacakları hiç mi hiç aklıma gelmemişti. Bir maşallahınızı alırım.



Duvardaki minik pembe çantalardaki succulentlerden başka bir kaç saksıda daha succulentim var. Hepsi bu kadar değil. 
Her yaz ön duvarın iki köşesine kuşlar için su koyar, her sabah-akşam tazeleriz. Kumrular, kargalar, çok ender güvercinler ve serçeler gelir sularını içerler. Bu yaz onlara ilave martılar da alıştı. İlk başlarda ürkeklerdi. Baktılar biz onlarla ilgilenmiyoruz pek. Yavaş yavaş alıştılar. Bugünlerde içmekle kalmıyor, kapların içine girip duş bile alıyorlar. Evimde kedi-köpek-kuş vb. besleyemiyorum ama terasta çeşit çeşit kuşla bu denli yakın olmak çok hoşuma gidiyor.



Sularını içip duşlarını alıp doğru denize uçuyorlar. Denizin kendisi ve denizdeki pek çok şey gibi, martıların dalış çıkışlarını seyretmeyi de çok seviyorum. 


Doğaya kaçamadığım günlerde doğaya dair çok şeyle bu küçük sığınağımda birarada olabilmeyi büyük bir lütuf olarak görüyor, uçanın kaçanın, renk renk çeşit çeşit açanın meraklısı olup bu küçük dünyanın zihnimdeki çözülümlerine kulak vermeyi ve dahi bu sayede yeni düşün yollarında yürümeyi - yeni anlamlar keşfetmeyi seviyorum.

Bazen hiç bir şey yapmasam da durup seyretmek dahi yetiyor.


Çoğunlukla yazıyor... yazıyor... yazıyorum... Yazdıkça bitecek zannederken yazacak ne çok şeyim olduğunu farkediyor... ve yine yazıyor... yazıyor... yazıyorum. :)


Bir gün bana "artık bittim" diyeceği günü dörtgözle bekliyorum. :)


Yazdığım şeyin sınırlarını ben değil, bizatihi kendisi belirlesin istiyorum.


Hamur işlerine biraz ara verdim. Bu hafta hiç yapmadım. Geçen hafta da tatlı yerine tuzlu yapmayı tercih ettim. Kolay ve pratik bir tuzlu poğaça tarifim var. Yumuşacık poğaçalar yapmak istiyorsanız mutlaka öneririm.


Poğaça yaptığım gün hava bir kapanıp bir açıyordu. Tam teras masamızı hazırlayıp kocacıkla çay saati yapmayı planlıyordum ki yine kararmaya başladı. Bir bölümü fırında pişerken pişmiş olanları servis kabıma alıp doğru terasa çıktım ve bu kareleri alelacele çektim. 


Yani aslında tarifteki malzemelerden bunun iki katı kadar poğaça çıkıyor. Üstelik ben porsiyonları epeyce bir büyük tuttum. O gün yalnızca bir kaç tanesini yiyebildik. Kalanları derin dondurucuya attım. Dün iki tane yedim. İlk günkü gibi teptazeciklerdi. Ya aslında ben yıllardır bir kaç şey dışında dondurucuya bir şeyler atmam, her sebzeyi-meyveyi mevsiminde yemeye dikkat ederim. Ama bu izole günler beni de dondurucu stokçusu yapmak üzere. Durun bakalım daha neler atacağım! :)


Pişen poğaçaların üzerini bezle kapatıp bir süre öyle bekletiyorum ben. Bu sayede yumuşacıklardı, aynı zamanda kıyır kıyır da... Bu tarifi rizikosuz olduğu için tercih ediyorum.


Bir sonraki postta görüşmek üzere... herkese güzel yaz günleri!...




Not: Örgü kırlentlerim Annemaries Haak blogunda paylaşıldı.

19 yorum:

  1. Fotoğraflar harika ,çiçekler harika,yastıklar harika,pembe masa ve sandalye harika,sukulentler harika,yastıklar harika Renklere düşmanlığı anlayamıyorum. Sukulentin sizin elinizdeki türünü ben yetiştiremedim. başka cinsi bende var. Galiba çok suluyorum. Teras hayatı çok güzel. Bende bu yıl havalar ısındığından beri terastayım.Sevgiyle kalın güzel yazılarınız ve fotoğrafları bekliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğenmenize sevindim. Bende iki tür succulent var. İkisi de çok kolay çoğalıyor. Çok sık sulamıyorum, suladığımda az veriyorum. Bir de yalnızca sabah güneşini alıyorlar... Kışın pencere önündeler... bu yaz terasa aldım, buradaki yerlerine de uyum sağladılar. Başka türlerinden bulunca onları da aileye katmak istiyorum. :) Şu izole günlerde terasta hayatı gerçekten çok iyi geldi. Size de terasınızda çok keyifli günler... yeni postlarda buluşmak dileğiyle sevgiler...

      Sil
  2. Resimler bir harika, masa sandalye boyamaların için ve teras dekorasyonun için ellerine sağlık. poğaça tarifini kaydettim bir ara hamur işi yaparsam deneyeceğim. Suklukentlerin içinde maşallah.Sevgiler,

    YanıtlaSil
  3. Your popcorn grannies have turned into wonderful pillows! What a delightful site!
    Here in Macedonia, we also call this type of bread "pogacha" which is usually and most often without filling! Yours look delicious!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Thanks dear Maya!
      It is interesting to hear cultural similarities. We make pogacha (poğaça) filling with different things such as potato, tomato, olives, several kinds of cheese, several herbs and spices etc. They all are delicious too.

      Sil
  4. I love your photos! the vibrant colors full of sun are amazing!
    Grannys pillows are lovely and perfect for summer days :)

    YanıtlaSil
  5. MAŞALLAH. Ama sadece çiçeklerinize değil, size de. Ne kadar hamaratsınız! Böyle rengarenk bloglar gördükçe ben çok mutlu oluyorum :) Pembeyi sevmeyenlerdenim ama öyle pespembe bir çiçek açtı ki bahçemde - nedir bilmiyorum çünkü karışık tohum serpmiştim - yani sırf onun hatırına sevebilirim pembeyi, hem de çok :)
    Poğaçalarınız bu arada aynen anneminkiler gibi, maydonoz ve çörekotu nasıl yakışır!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim... Ansızın çıka gelen tanrı misafirlerinin bir misyonu olduğunu düşünürüm hep... O pembe çiçek de sebepsiz gelmemiş gibi... Pembeye ısıtmakla kaldıysa bu bile güzel! :)
      İçimi ısıttı "anneminkiler gibi" sözü... düşündümde bu da annelerden kızlarına bir miras sanki.. :)

      Sil
  6. Martılar ne tatlı, çok seviyorum martı fotoğrafı çekmeyi ve o teras da tam benlik, çok keyifli bir ortam Ruşencim. Yastıklar, çiçekler her zamanki gibi şahane, poğaçayı görmezden geliyorum zira dayanamam yaparım yoksa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kışın bu anları özlediğim için genellikle fotoğraf çekmeye odaklıyım ben de... baktıkça hatırlamak iyi geliyor soğuk ve kasvetli günlerde. Martılar çok çığlıkçılar ama varlıkları neşe saçıyor. Şu izole günlerimde yüzyüze görüşebidliğim yegane arkadaşlarım kuşlar. :)

      Sil
  7. Yastıklar pek şirin, manzara harika, poğaçalar baştan çıkarıcı... Bol ilhamlı, keyifli günler...

    YanıtlaSil
  8. aa pembeye laf mı söylüyorlar, benim hiç haberim yok, ne oldu k?
    sevmez miyim pembeyi adımı bile pembe koydum :) boyadığın pembe tonu
    çok beğendim adını ya da numarasını yazar mısın? gerçi ben bahçede ki sandalyelerimi kızılağaç rengi
    vernikle boyadım ama bu renkte de bir şeyler boyamak isterim.
    yapacak çok proje var ama çok tembelim, keyfim gelecekte :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aaa nasıl duymazsın... Pembikgeberikgelinler diye adlarına etiket dahi açtılar. O gün bugündür zavallı pembe ötelenmiş vaziyette... Neyse biz varız... pembişlerimizle gönlünü alırız.
      boyamın tam numarası yok. çünkü mevcut pembeler hoşuna gitmeyince eşim boyacıda karışım yaptırarak bulmuş bu rengi. markası polisan (home cosmeticcs - x1 - kokusuz parlak - antiaging)... ancak bu rengin tam karşılığı boya bu markada yok. yani ancak sen de karışımla belki bu sonucu yakalayabilirsin.

      Sil
  9. ben görebiliyorum seni yorumlarda ve her gördüğümde de mutlu oluyorum. umarım daha fazla sorun çıkmaz. seni burada okumak başka bir zevk. terasın çok güzel, bulunduğu kabı dolduran kadınlar vardır. onlardansın sende. allah selamet versin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bu blogspot bana neler yapıyor anlayamayıp üzülsem de görmesini istediğim arkadaşlarım yorumlarımı görünce de seviniyorum bir taraftan. :) sendeki karşılığımı da böylesi güzel sözlerle duymak ne güzel. Teşekkürler Zeynepcim.

      Sil
  10. Yine içimi açtınız, hep söylüyorum bunu ama hakikaten bayılıyorum pembelere de, sukulentlere de, yastıklara da vs vs vs... Bir değil binbir maşallah diyorum, tekrar burada görmekten çok hoşnut kaldım.

    YanıtlaSil