24 Mayıs 2015 Pazar

24 mayıs 2015

Nesnelerle aramda zaman içinde sıkı bir bağ oluştuğu gibi insanlarla da oluşuyor. Ama ben bunu frenleme yoluna gidiyorum çoğu zaman... yine de tam başaramıyorum. Uzun süre bir şeyler paylaştığım insanlar gün gelip yaşamımın bir parçası oluveriyorlar. Oysa belki de doğru olan diğer çoğu insanın yaptığı gibi yaşama giren her insana geçici gözle bakmak... Bunu kolayca başaran ve yaşamlarına girip çıkanları önemsemeyen, insan mevhumunu hiç de ciddiye almayan insanlar daha az acı çekiyorlar. Daha zor inciniyorlar...

Ben düşünceleri önemsememe konusunda iyiyim... ama insanın kendisini önemserim... İnsani özelliklerini kaybetmediğini gördüğüm her insanı önemsemeye değer bulurum... Çocukların tamamının ve aksileşip yıkıcı bir kişiliğe dönüşmemiş olan tüm yaşlıların yeri ayrıdır dünyamda...

Misalen... -tüm frenlememe rağmen- bu gün pek buruktum ben... 
Dil okulumda karne haftası bu hafta. Bugün son derslerini işleyen 2-3-4 karma sınıfıma ve 4. sınıfıma karnelerini vererek ayrılık haftasına başlamış bulunuyorum. Ne diyebilirim ki... gelecek yıl birarada olamayacağımızı bildiğim bazı öğrencilerimden ayrılmak hüzünlü oldu. Bazen öğretmenleriydim, bazen arkadaşları, bazen anneleri ve hatta bazen dadıları... :) Onlar da benim hep tatlı kuzucuklarımdı. 

Bu kurumda, haftanın dört gününü paylaştığım öğretmen arkadaşlarım da ha keza... 

Önümüzdeki yıl büyük ihtimalle ben yine aynı kurumda olacağım ama yolu ayrılan arkadaşlarım var.
Yapıcı, yardımsever, neşeli, düzeyli ve paylaşımcı bir birliktelik yürüttük dönem boyunca... Giden arkadaşlarımı özleyeceğim...(Buraya eklediğim fotoğraf için arkadaşlarımdan izin aldım, merak edenlerin bilgisine...)

İşte böyle burukken bir tarafım... "Kırlar olsun... mutlaka olsun.." "akşam yemeği için Güneyli'ye Orhan Abi'nin yerine gidelim, sezonun ilk sardalya ızgarasını yapalım, ardından da ver elini kırlar!" dedik kocacıkla...

Burada hava 20.30 dan sonra kararıyor. Saat 17.00 gibi çıktık evden... Sıcaklık da kırılmıştı epeyce... Malum yaz gibi günlerdeyiz artık. Güneşli alanlar yakacak kadar sıcak... 

Önce planladığımız gibi Güneyli'ye uzandık... Kocacık piknik malzemelerini otomobilden alıp masaya götürürken ben makasımı ve kovamı kapıp papatyalar ve gelincikler diyarına koşuvermiştim çoktan. Yemek boyunca bize eşlik edecek çiçeklerim hazırdı artık. 

Kocacık sardalyaları pişirirken örgümü ördüm biraz. Son iki sıra bitince papatya desenli yeni örtüm de bitmiş olacak.


Güneyli'de deniz sezonu açılmış...  plaj, şezlonglar ve şemsiyelerle donanmıştı. Papatya toplarken de fark etmiştim ki, bahar sessizce gitmeye hazırlanıyor... güneş, yemyeşil örtüyü ufaktan ufaktan sarıya boyuyordu. 

Sardalyalarımızı dört sevimli kedi ile birlikte yedikten sonra toparlanıp düştük yine yola... İstikamet Karaburgaz (Ocaklı) Köyü altındaki sahil yolu idi... Bu yol otomobiller için elverişsiz bir yol... Çok fazla taşlı ve çakır çukur... Otomobilin sürekli sarsılması demek, amortisörün ve bilumum civatanın yerinden oynaması demek... Ancak yılın bu zamanı çok güzel gelincik ve papatya manzaraları var. "Yavaş yavaş, dura kona gidelim"le kat'i kararımızı verdik. :)

Nefis papatya ve nefis gelincik tarlaları karşıladı bizi... Bazılarında bu çiçekler ayrı ayrı, bazılarında içiçeydi.

Bu nefis görüntüler için... bi daha, bi daha gelinir!



Sahile dek inmedik ama yol kenarındaki her bir güzelliği sevgi ve neşe ile selamlayıp özlem giderdik.
Bir ara sevinçten uçtum bile ben!

Ah bahar! Ne güzel şeysin sen!



8 yorum:

  1. sevgili ruşyena çok uzun zamandır sizi takipteyim ilk kez yorum yazıyorum gezdiğiniz yerler çok güzel bloğunuzu zevkle takip ediyorum

    YanıtlaSil
  2. Çok sevindim.. çok teşekkür ederim...
    ♥ ♥ ♥

    YanıtlaSil
  3. Ohh, so wonderful pics! And your crochet looks super pretty ♥. Happy Monday! Nata xxx

    YanıtlaSil
  4. Her şey harikaaa ruşencim :)

    YanıtlaSil