7 Mayıs 2014 Çarşamba

bahar temizliği / laura ashley 2014 ilkbahar-yaz koleksiyonu

Geçenlerde şöyle bir yazı okumuştum:
“Bahar temizliğini evde değil de çevremizde yapmak için harika günler.
Havalar artık bizi mutsuz edenlere tahammül etmek için fazla güzel.”

Burada metafor var tabii... çoğunlukla çevremizde bizi üzen, sıkıntı veren, tahammül sınırlarımızı zorlayan insanlara indirgenmiş bir alt anlam var... Ben bu sözü genelleştirip yaşamımın her alanında duyumsamak istiyor, temizlik sözünün içini salt "atmak, çıkarmak" gibi anlamlarla doldurmak istemiyorum. Kapsama alanını kişilerden nesnelere dek yaymak istiyorum...Hatta basite indirgeyip ufacık alanlarda dahi uygulamak istiyorum. Kaldı ki bazen hayatımızdan çıkarmak istesek de çıkaramayacağımız insanlarla bir şekilde temas halinde olmak gibi bir zorunluluk da var... Mümkün olduğunca es geçmeli ama dert de etmemeli... Öte yandan somut anlamla... tozunu aldığımız bir köşeye yeni aksesuarlar, mis mis çiçekler yerleştirmek, gidip gelip seyretmek, koklamak da bu kavramın içinde olmalı. Böylelikle bahar temizliği dediğimiz şey insan ruhunda daha çok anlam kazanmış olacak.

Misal; blogumun uykulu hali...
Sahibesi zaman bulup haftada bir post girerse renklenip, neşelenip cıvıltılı bir havaya bürünebiliyor. Kaldı ki bu blogun sahibesi en çok da kendi ruhuna hitap eden fotoğraflarla yola devam etmeyi seçmiş bulunmakta... Ama yetemiyor... yetişemiyor. Hele bir de, şu günlerde, gerçek hayatta gerçek bahar vuku bulmuşken bu güzelliklerden blogu da nasiplensin istiyor. Çünkü böyle daha mutlu olacak... Kimbilir! Belki okuyucularına da bu mutluluktan pay sunacak.

Üstelik google+ gibi bir bela yüzünden blog arşivindeki bazı fotoğraflarla ilgili sorun yaşamışken, özellikle de blogunda cıvıltı görmeye pek bi ihtiyacı var.

Konuya değinmişken bir açıklık getireyim; malum bloga eklenen fotoğraflar picasaweb deki albümlerimize de ekleniyor. İşte günlerden bir gün, google+ sürekli picasawebdeki fotoğraflarınızı google+ a aktarın gibi bir uyarıyı sayfanın ortasındaki kocaman bir buton ile gözüme gözüme sokmaya başladı... ama her picasaweb albümüme gidişimde... orada her bir işlem gerçekleştirişimde...  Her defasında reddediyordum, bir gün nasıl oldu ise bu butona basmış bulundum, yeter ne halin varsa gör hissiyatımdan belki, ya da bir anlık gafletimden... Ve picasaweb albümlerim hooooop google+ ya kopyalandı. Sinir oldum, derhal oradaki fotoğrafları kaldırmak istedim. Google+ daki fotoğrafları silmemle beraber blogumdaki bazı fotoğraflar da silindi. Bununla da kalmadı nasıl bir müdahale ise! bu fotoğraflar picasaweb albümümden de silindi. "Sen google+ daki fotoğraflarını kaldırırsın ha, ben de senin blogundaki ve picasa albümündeki fotoğraflarının bazılarını sileyim de gör gününü" der gibi... nahoş, intikamvari, acıtıcı, can yakıcı bir durumla karşılaştım. Blogumu kurduğumdan beri blog için editleyip hazırladığım tüm fotoğrafları cd lerde ve kısmen klasörlerde saklıyorum neyse ki... Yani bu fotoğraflar bende mevcut. Ama gelin görün ki; tek tek bulup ilgili postları tek tek tarayıp eklemem için çooooook geniş zamanlara ihtiyacım var. Kendimi hazır hissettiğim bir gün bunu kesinlikle yapacağım. Bu kez de bloglovin ile takip edenlerin kafası karışacak... çünkü eski postlar güncellendikçe yeni postmuş gibi üst sıraya gelecek... ama olsun!

Ama.... Ben bu kötülüğü bizzatihi google+ dan yaşadım ve fotoğraflarımı oradan silmekle kurtuldum mu? HAYIR! Daha çok geçmeden, bu kez benim hiç bir müdahalem olmadan fotoğraflarımı almış yine google+ belası kendi albümüne kopyalamış.... Picasaweb albümüme gitmek istediğimde en önce google+ da oluşturduğu albüme yönlendiriyor beni... Tekrar tıklayarak picasaweb e dönüş yapıyorum... her defasında aynı şeyi yapmak sıkıcı... hele istem dışı olunca da tam bir bela!... Bela diyorum... bu illet... çünkü akıllı telefonumda da sürekli mesaj yollamakta ve tüm reddetmelerime rağmen her defasında telefon kameramın albümündeki fotoğrafları google+ ya taşımak istemekte... Kabul etmiyorsam istemiyorum demektir... bu yapışkanlık, bu ısrar, bu illa ki olacak tarzındaki yine yine karşıma gelmeler niye! anlayamıyorum.

Bir zamanlar da farklı periyotlarda, -elişi blogumun page rank i çok çok yüksek iken- reklam almamı öneren bir uyarı musallat olmuştu bu google sayesinde... Her defasında reddetmekten gına gelmiş yeter ki sayfa izlenme sayım düşsün bu illet de karşımdan gitsin diye ara ara aylarca post girmemiştim bloguma.

Çok öneri aldım ama... blogumun reklam amaçlı kullanılmasını sevmiyorum... istemiyorum... ürünleri hakkında iyi ya da kötü olduğuna dair net bir bilgim olmadığı şeyleri kitlelere duyurma, tanıtma hakkını ve sorumluluğunu üstüme almak istemiyorum. Kısacası reklam sektörünün kolay bir aracı haline gelmek, salt "bakın beni de aradılar, ben de reklam aldım" gibi bir eda ile buralarda arz-ı endamda bulunmak hiç ama hiç istemiyorum. Bu benim tercihim... Yapana hiç bir yorum yapmam... ama kendi tercihimin açıklamasını da yapmaktan kaçınmam. Sonuçta hepimiz hayatlarımızı kendi tecihlerimizle yaşıyoruz... hayatımız kendi doğrularımız.

Öte yandan, çok beğendiğim bir şeyin reklamını yapmak uğruna, o şeyi burada paylaşabilirim. Ama bu benim inisiyatifimde...

Evet... benim... kısa cümlelerle iletişimini kotarmayı tercih eden bu az konuşan hatunun.... uzuuuun uzuuuuun açıklamaları buraya dek okuduklarınız... :) şaşırmayınız.

Artık daha çok bıdı bıdı yapmak istiyorum... Bilmem neden... ama çok değil, daha geçen hafta böyle bir karar aldım... Yaşantımda var olan materyalleri, kişileri, anları ve durumları sorguladığımda bazılarına uzun konuşmaları yerleştirmeyi doğru buldum. Sanki çok suskunluk da matah bişey değilmiş, bazen de insan söyleyeceklerini uzun uzun anlatmalıymış, gerekirse haykırmalıymış gibi... böylesi bir düşünce kendini doğrulatmak için beynimin kıvrımlarında dolaşmaya başladı birden bire... Ona biraz şans tanımak istiyorum. Belki beceremez ya da sıkılır, özüme de dönebilirim! Ama uzun anlatımlı postlar görürseniz benden... bilin ki bu sebepten... :)

Bahar temizliği demişken... Pazar günleri hariç baharın ışıltılı saatlerini dört duvar arasında harıl harıl çalışıyor vaziyette geçiriyorken... haliyle kendimden fotoğraf ekleme şansım da pek fazla yokken... yine de blogum bahardan nasiplensin... neşelensin... çiçeklensin. istiyorum.

İşte böyle bir hevesle Laura Ashley'nin 2014 ilkbahar-yaz koleksiyonu ile birlikteyim sizlerle...









Tam katalog burada

Bahar tadında, mutlu günler!

Aman!... Google+ da blog fotoğraflarınız varsa şayet, bunları sakın ola silmeyin!


5 yorum:

  1. Bir tebessüm ve bir solukla okudum bitti yine sizi...
    doyumsuzsunuz...

    YanıtlaSil
  2. sevgili rusyena...
    cok kit internet bilgimle anlamaya calistim,,,calistim diyorum:)))))))
    allah herseyi gonlune gore versin
    alt karelere bayildim,,,icim soluklandi:)
    seni seven cihanin bahcesi......

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ayyy ben de başıma gelince öğrendim bu şeyi...
      neden oldu ama... anlamlandırabilmiş değilim hala.... :)
      öperim çok...

      Sil
  3. Ne güzel bir blog takipteyim, sevgiler ...

    YanıtlaSil