13 Ocak 2014 Pazartesi

12 ocak 2014 - Pazar notlarım

Blog geçmişime göz attım, geçen yıl  Ocak ayında Gelibolu'ya kar yağmış. Bu yılın Ocak ayı ise pek ılıman geçmekte... Gerçi ay bitmiş değil... Sonuna doğru yapar belki yine kışlığını...

Sabahki sise, pusa rağmen gömlekle dolaşacak kadar güzel bir hava vardı dün. Öğleden sonra bir kaç saatlik boşluk bulup yine attık kendimizi kıra bayıra.

Çevreyle ilişkiniz nasıldır? Hani komşu pencereye yeni bir perde takıldığında - balkona, kapıönüne bişeyler konulduğunda, yol güzergahınızda yeni bir şey ya da birileri ile karşılaştığınızda hemen fark edenlerden misiniz? Ya da hiiiiç farkında olmayanlardan mısınız? Ben birinci gruptanım... O an beynim düşünüyor, ağzım konuşuyor olsa da çevremdeki değişiklikleri baktığım anda fark eder, öncesi ile sonrasını gözümün önüne getirip anlık kıyaslama ve karşılaştırmalar yapabilirim. (Bu arada meraklılıkla ilgisi yok bu durumun... Gördüğünü kavrama ve belleğine kaydetme meselesi... Perdesinin arkasından konu komşusunu dikizleyenlerle karıştırılmasın lütfen...) Kocacık bu halime şaşırır çoğunlukla... Uzun yürüyüşlerimizde onlarca şey için "aaaa bak geçenlerde burası böyle idi, burada bu vardı... şimdi böyle olmuş" dediğimde kendisinin hiç birinin farkında olmadığını söyler. O da deniz, doğa, hava tahmini, iklim, yön bulma gibi konularda iyidir ama ben çevrede olan biteni analiz etme ve kaydetmede pek bir iyiyim sanırım. Çünkü hemen fark ediyor, kolay kolay da unutmuyorum. Hal böyle olunca bir gittiğim yere bi daha gidiyor olduğumda kayıt, analiz ve hatırlama mekanizmam devreye giriyor hemen. :)

Dün de hatırlamaların, farkına varmaların ve kıyaslamaların sık sık yaşandığı bir gündü yine.

Daha önce şurada da paylaşmış olduğum Fındıklı Köyü yolu üzerindeki dere kenarı ilk uğrak yerimiz oldu.
Karşı tepe iş makinelerince biraz daha oyulmuş, öncekilerden daha geniş bir alan oluşmuştu. Gerekli yağmur suyunu bulamamış olan dere diğer zamanlardakinden daha cılız, daha kuruydu. Ağaçlar; yapraklarını iyice bir  silkelemiş, boynu rüzgara eğik ama heybetli halleriyle masallara konu olabilecek sahici bir ormanın bitim noktasında olduğumuzu hissettiriyor, yapraklar; üstlerine basılırken çıkardıkları hışırtı ile kırık dökük ama hüzünlü bir ezgi mırıldanıyordu. Sol tarafta tuğladan minicik kulübesi olan iki çocuklu aile minicik bahçesini sürmüş, minicik umutlarını toprak ananın karnına gömmek, minicik döller elde etmek, oradan da minicik sevinçlere ulaşmak için ilk hazırlıklarını tamamlamıştı.

Veeeeee...
Yine yapmıştı sürprizini doğa ana!
Orada... kocacığın defalarca yanından yöresinden geçtiği yerde.... kış ortasında.... bir minik papatya!...
Kaç(a)mıyordu gözümden... :)

Ve şu kocaman yepyeni çeşme...
Boylu boyunca uzanmıştı köy yolunun eteklerine.
Oradan nimetlenecek tüm canlılar adına sonsuz teşekkür olsun yapana, yaptırana...

İkinci uğrak yerimiz  yine en sevdiğim yerlerden biri, Fındıklı Köyü Göleti'ne bakan, şurada piknik postumda paylaştığım tepe idi...

Kelimenin tam anlamıyla huzur bulduğum yer diyebilirim burası için... Doğadan gelen sesleri dinlerken bu manzaraya takılı kalmak, oradan ruhuna pozitif duygular/düşünceler taşımak inanın harika bi şey!

Burada da sarı sarı minik kır papatyaları bekliyordu beni. Görünce öyle çok sevindim ki!

Eşimin akrabalarının köyüne Yeniköy'e doğru yol aldık sonra... Gün boyu yeşile doymuş koyun sürüleri çobanları ile birlikte salına salına köye dönüyorlardı. İçlerinden biri eşimin kuzeni çıktı.

(Hafta içi okula giden bu çocuklar, sair zamanlarda -diğer köy çocukları gibi- ailelerinin bağ-bahçe-hayvancılık-taşıma-getirme-götürme gibi ağır işlerinde onlara yardımcı oluyorlar. Dolayısıyla takdiri hakediyorlar!)

İşte yakışıklı ve çalışkan bir "Pomak boy"!

Bir gün Pomaklarla ilgili uzun bir yazı yazmalıyım. Bu konuda çok fazla e-mail ve yorum alıyorum çünkü.

Bu arada sürünün içinde minicik küçücük de bir oğlak vardı, alıp kucağıma seveyim, öpeyim diye can attım ama değil yakalamak, yakınına ulaşmak dahi mümkün olmadı. O minicik haliyle nasıl çevik, nasıl ürkekti, görseydiniz...

Ama sahile varıp otomobilimizden indiğimiz anda peşimizi bırakmayan şu tatlıcık çok sevdirdi kendini...

Baksanıza şekerliğe... İki kolunu un çuvalına batırmış da gelmiş sanki... ağzı burnu tam yemelik... öpmelik...
Elimi uzattıkça hep bişeyler arandı, bekledi... Elim boş gittiğim için çok üzüldüm... Ah bilseydim ben böyle tatlı bişeyle karşılaşacağımı!...

Bir de baktıkça insana huzur veren.... bir tanecik dahi geminin geçmediği... yalnızca balıkçı kayıklarının görülebildiği... sessiz, sakin, dingin Saroz vardı karşımda... Her bakışımda "bu körfez iyi ki sit alanı.... iyi ki işletmelere ve ulaşıma açık bir yer değil" dedirten... pırıl pırıl Saroz.

Hangi kayık yerinde... hangi baraka yıkılmış, hangisi tadilat görmüş, hangi tarla sürülmüş, hangi ev nasılmış, ne hale gelmiş.... hangi çit devrilmiş... hangi kapı yok olmuş... kayıt mekanizmam kaydetti ve farklılıkların önceki hallerini çıkarıp çıkarıp önüme getirdi... :)

Gözlerim, otomobille giderken dallarda tek tük kalmış böğürtlenleri dahi fark etti... ya da beynim mi demeliyim... :)
Kuşlar da mı fark etmemişti ki!... yoksa daha başka  bol besin bulmuşlardı da ihtiyaç mı duymamışlardı!
Orada dalların kuytularında tek tük böğürtlen... gelip bulmamı beklemişlerdi!

İşte böyle... Güzel bir havada mis mis doyduk doğaya...

İyi ki yakınımda böyle güzel yerler var... İyi ki ihtiyaç duyduğumda beni sarmalayacak böylesi bakir ve doğal  bir dünya var.

Çok şükür! Sonsuz şükür!



14 yorum:

  1. Benim annem de pomak ve kültürlerine dair neredeyse hiç bir şey bilmiyorum ne yazık ki. Fakat rahmetli anneannem ölmeden önce onunla pomakça konuşurlardı kendi aralarında ve bunu duyan benim oğlum derdi ki "benim anneannem su gibi İngilizce konuşuyor, biliyor musunuz?". Çok iç açıcı bir paylaşım, elinize sağlık. Saroz'u ve oraları az biraz bilirim, annemlerin Erikli'de yazlıkları var ve benim ilk gençliğimin en güzel yazları her yaz gittiğimiz orada yaşandı! Şimdi ama o kadar çirkin betonlaşmış ki içimden gitmek gelmiyor hiç...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir Pomakla evlenip bir de evlat sahibi olunca Pomakların kimler olduklarını çok merak ettim doğrusu... Çünkü haklarında çok fazla döküman yok.... Üstelik Cumhuriyet sonrası uygulanan etnik asimilasyonlarla Pomaklar'ın çoğu kültürlerinden ve kökenlerinden uzaklaşmışlar. Uzun bir yazı hatta belki bir kaç yazı ile tüm öğrendiklerimi yazmam iyi olacak... Çünkü çok araştırdım, okudum, dinledim, gözlemledim...
      Mecidiye ve Erikli'ye ben de her yaz 1 gün de olsa gitmeye çalışıyorum. Hızlı bir betonlaşma yaşıyor gerçekten...Bütün güzel deniz kenarı yerleşim yerlerinin kaderi bu ne yazık ki...
      Benim de kayınvalide ve kayınpeder gizli saklı bişeyler konuşmak istediklerinde tıkı tıkır Pomakça konuşurlar... :) Ben de nispet olsun diye eşimle ingilizce konuşurum yanlarında... :))

      Sil
    2. Merakla bekleyeceğim Pomaklarla ilgili yazınızı. Ben Taha Akyol'un Rumeli'ye Elveda adlı kitabını aldım fakat henüz okumaya başlayamadım. Sevgiler...

      Sil
    3. hiç duymamıştım...ilk fırsatta bulup okumalıyım...
      teşekkürler ve sevgiler..

      Sil
  2. Bu erken bahar görüntüleri, Ocak ayında açan çiçekler falan, ürkütüyor beni, ben kış aylarında kış istiyorum, uzuun bir bahar ve tadında bir yaz istiyorum, mevsimlere karışmasa keşke ve bu doğa güzelliklerinin tadını her mevsim ayrı çıkartsak...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mevsimi mevsiminde yaşamak çocukluğumuzda kaldı sanırım... Evimin karşısındaki badem ağacı tomurcuk vermiş yine... Her kış çiçekleniyor... Ve ben bu duruma alışıyorum artık! :(

      Sil
  3. arkanı dönüp oturduğun o manzara enfes:)

    YanıtlaSil
  4. "Aqueles que passam por nós, não vão sós,
    não nos deixam sós.
    Deixam um pouco de si, levam um pouco de nós." (Antoine de Saint-Exupéry)
    Uma linda e abençoada semana.
    Beijos Marie.

    YanıtlaSil
  5. çok şanslısının, böyle doğayla içiçe olmak herkese kısmet olmaz. sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. doğa sever biri olarak gerçekten çok şanslıyım...
      benden de sevgiler..

      Sil
  6. Buralarda da havalar tam gezmelik ama biz böyle doğayla iç içe değiliz ki:( Ama sizin fotolarınız çok iyi geliyor, sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Küçük de olsa bir park, bir iki ağaç vardır dilerim...
      İş yerime tıkılı kalmış, yoğunlukla bunalmış zamanlarımda bana da çok iyi geliyor bu fotoğraflar... sık sık depolayayım ben. :)

      Sil