9 Eylül 2013 Pazartesi

Küçük Anafartalar Köyü Sahili (Saroz) - eylül 2013

Bir güne ne kadar çok şey sığdırılabilirse dün o gündü benim için... Uzun zamanlı üç tanesini hemen not düşeyim... Sabah Küçük Anafartalar Köyü'ne eş-dost-ahbap ziyareti, öğleyin köyün sahilini keşif turları ve bu keşiften çarpılmış vaziyette (keşfettikçe) keyiflenme halleri, akşam üzeri Karayolları Piknik Alanı'nda  aile dostlarımızla piknik, akşam akraba düğünü... Aralardaki detayları ve ilgili ilgisiz diğer yaşantıları hiç yazmayayım... yaşarken yeterince yoruldum...  :)

Dün öyle güzel öyle eşsiz bir sahil keşfettik ki, bu post o güzellikleri paylaştığım post olsun... Umarım seçtiğim fotoğraflarla da hakkını verebilirim...
(Elimde 500 e yakın fotoğraf var ama güzelliklerin belli başlılarını seçmek zorunda kaldığımı bilin isterim...)

Bugüne dek yarımadayı onlarca kez gezmemize, hem Büyük hem de Küçük Anafartalar köylerine bir kaç kez gitmemize rağmen Saroz'un bu köylere yakın kıyısına gitmek kısmet olmamıştı hiç. Kabatepe civarı hariç bildiğimiz Saroz kıyılarının taşlık, kayalık ya da koyu renkte iri kumluk olması da buna sebep idi... Beklentimiz yoktu çünkü... Konuk olduğumuz hane halkı öve öve bitiremeyince yerinde görmek için bu kıyıları keşfe çıktık.

Karşımda Semadirek adası, sağında Yunanistan kıyıları, solunda Gökçeada... (kareyi kesip küçültmek zorunda kaldığım için Semadirek haricindekiler görünmüyor.) Baktığım yer ise tüm bakirliği ve güzelliği ile Saroz Körfezi.

Burada iklim tıpkı Gökçeada'daki gibi kurak ve çorak... Tepelere minik minik makiler ve çalılıklar hakim... Kıyılar ise alabildiğine kayalık ve taşlık.

Deniz, bölgenin konumunu iki farklı renk tonu ile en güzel burada eleveriyor. Deprem bilimcilerinin tanımladığı ünlü Şarköy'den Saroz'a dek uzanan fay kırığı tam da burada. Kıyıdan itibaren sığlığın rengi turkuaz bir anda koyu bir maviye dönüşmekte... İşte bu ayrışım, yıllar yıllar önce depremle olagelmiş derin çöküntünün   net görüntüsü... Gelecekte beklenen depremin halihazırdaki hattı da aynı zamanda.

Sınırdaki kayalar balıkçıların uğrak yeri olmuş... Hemen az ötedeki derin denizden nefis mırmırlar, mercanlar, melanurlar, barbunyalar, orfozlar, kefaller, lüferler, sinağritler ve karagözler yakalanıyormuş.

Yüzmek için tehlikeli bu vahşi kıyılarda öyle nefis doğal güzellikler var ki!

Bakın ben neredeyim!

Rüzgarın ve dalgaların yaladığı kayalar insanı hayrete düşürecek görüntülerde şekillenmiş... Ürgüp peri bacalarını anımsatan figürler bulunmakla birlikte... beni en çok etkileyen; rüzgarın ve dalgaların kayaları oya gibi işleyip süngerimsi bir görüntüye kavuşturmuş olmaları ve en çok da bir heykele dönüştürmüş olmaları oldu.

Şuna bakar mısınız? Sanki gergedan...

Kanlı Çanakkale Savaşlarına tanıklık eden bu kıyılarda, buram buram tarih kokan görüntüler de var.

Aşağıdaki fotoda, somut anlamda tarihten parçalar toplamaktayım ben...

Tahmin edebildiniz mi? Değilse avcumdakilere yakından bakın...

Bunlar ne olabilir sizce?

Bunlar savaş döneminde askerleri yenilgiye uğramış ve yok olmuş bir İngiliz gemisinin günümüze gelebilmiş paslı gövde parçaları.... Kıyıya terkedilmiş bu gemi taban iskeleti ile orada öylece durmakta.

Öyle kanlı savaşlar yapılmış ki, bu tepeler ve kıyılar insan cesetleri ile doluymuş. Bölgede şehitlikler ve anıtlar oluşturulduğunda buralardan çok sayıda kemik toplanmış. O yüzden buralara Büyük Kemikli Burun ve Küçük Kemikli Burun adı verilmiş. Hala kuvvetli yağmurlarda insan kemiklerine rastlandığı, bu kemiklerin ya görevlilere teslim edildiği ya da toprak eşelenerek yeniden gömüldükleri söylenmekte...

Köy halkının büyük çoğunluğu balıkçılıkla geçindiği için bu kıyılarda en çok balıkçıları be balıkçı kayıklarını görmek mümkün...


Bölge Milli Parklar kapsamında bulunduğu ve Saroz kıyısında olduğu için sit alanı ilan edilmiş ve iki kat koruma altına alınmış durumda... Tepede köylülerin yaptığı bir kaç derme çatma ev ve kıyıda bir kaç balıkçı barınağı haricinde herhangi bir bina ve tesis yok. Yasak çünkü.

Ah ama şu eve bayıldım...
Kendi elektriğini üretebildiği rüzgar gülü, yemeğini odun ateşinde pişirebilceği sevimli bir barbeküsü, boydan boya asma kaplı bir çatısı, şirin mi şirin bacaları var... Manzarasının masmavi Saroz olduğunu, kışları içeride çıtır çıtır bir sobanın yandığını tahmin etmişsinizdir artık.

Bu güzellikler bu kadarla çarpıp serseme çevirmişken beni.... Bu kadar değil... Hele bi Alaçatı'ya eşdeğer kıyılarımızı görün de, ondan sonra yamulun dediler... :)

Ama önce bir başka güzellik daha görmeliymişiz...
Bir zamanlar tuz elde edilen, daha sonra balık çiftliği olan alanda şimdilerde göçmen kuşlar ve balıkçıllar konaklamakta... Kuğular, kazlar, ördekler, flamingolar, hatta pelikanlar dahi konup göçüyormuş buralardan...
Biz yaklaştıkça uzaklaştıkları için aşağıdaki uzak balıkçılları görüntüleyebildim ancak...

Ve işte o öve öve bitirilemeyen nadide sahildeyiz artık.

Buradaki tek tesis günübirlik gelenlerin güneşten korunmak amaçlı getirdikleri kocaman şemsiyeler... Kıyının ileri bölümlerinde bir kaç karavan ve otomobil vesaire de vardı. Bir de soğuk su ve meşrubat satışı yapan denizin ortasında sabit bir tekne ve sahibi var. Tüm işletme bu... :)

Ama kumu öyle ince, altın gibi renkte ki.... denizi öyle kumluk, öyle sıcak ve sığ ki.... Alaçatı ile özdeşleştirmekte haklılar.... Açıkta sörf yapılabilir havası bile aynı imiş...

Deniz malzemelerimizi yanımıza almadığımız için nasıl pişman olduk... nasıl üzüldük...
Yine de sıvayıp paçalarımı, dayanamayıp daldım içine... kıyıdan ne kadar çok uzaklaştım... deniz hala dizlerimde...

Tertemiz, pırıl pırıl suda, güneş ışıklarının yarattığı bir de nefis ışık kırılmaları var ki, bayıldım, bayıldım...

Minik minik balıklar ayaklarınızın dibinde...

Bu sahili hem denizden hem kıyıdan boylu boyunca yürüdük... Bırakıp gitmek içimizden gelmedi bir türlü...

Çoooook uzun bir sahil burası.... bu kadar yürüyüşle onda birini dahi gezememişizdir eminim...
Kıyının çeşitli yerlerinde eski İngiliz gemilerinden başka başka kalıntılar... Köylüler demirlerini söküp götürmüşler ama bırakıldıkları yerde kılçık gibi öylece kalmışlar.

Altın renkli kumsalı kadar, bu gemi kalıntıları da çok etkiledi beni...
Bu vatan toprakları, işgalci emperyalist güçlerden öyle kolay kazanılmadı. Bir kez daha anımsadım... iliklerimde hissettim... 1. - 2. Dünya Savaşları'nı görmüş hicri 1316 doğumlu rahmetli anneannemin dilinden düşürmediği sözü içimden defalarca tekrarladım.
"Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin!"

Ez cümle; Vatan mevzu bahis ise, gerisi teferruattır!... Bütün ideolojilerin çıkarları ve köşe kapma çabaları da... Çünkü asl'olan ancak vatandır!


13 yorum:

  1. Çok çok güzel bir yazı olmuş.Biraz tarih biraz tanıtım..Okumak zevkliydi...

    Bu sene çok arzu ettim oralara gelmeyi ama kısmet olmadı..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. dilerim seneye mutlaka olur... görülesi yerler...

      Sil
  2. Aman Tanrım bayıldım. ztn Saroz deyince şöyle bir dururum ben. Akdeniz Ege falan değil, Saroz bi kere!şimdi oturup havaların bir kaç hafta sonu daha ılık geçmesini dileyerek, buraya bir günlükçük kampa gitme planları yapmalıyım. Sevgili Ruşyena, ne de güzel yazmışsın, böyle bir yerden hiç haberimm yoktu, dur bi haritadan inceleyim. teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. gezi yazılarından tandığım pek çok şeyin deftercisi mutlaka bayılmıştır. bu pazar havalar güzel gider ve bi aksilik çıkmazsa denizi için bir kez daha gitmeyi planlıyoruz eşimle... kamp kurmak da harika olur... geceleri dalga sesi, gökyüzünde yıldızlar... bi gün biz de yapabiliriz dilerim.

      Sil
  3. bayıldım ben de orada olmak istiyorum benım bloguma da beklerım

    YanıtlaSil
  4. yolunuz düşer dilerim...

    YanıtlaSil
  5. Çok güzel yerler, tarih kokulu bir yazı ruşencim.. Nasıl böyle güzel yerler bakir kalmış. Kalsın da zaten her yeri turizm adı altında beton yığını otellerle donatmasınlar. Harika anlatım harika yazı gerçekten, kalkıp hemen oralarda olmak istedim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 20 yıl kadar önce kurulan balık çiftliğinin doğal yapıya çok büyük zararı olmuş... Allahtan lav edilmiş... şimdilerde balık çiftlikleri yasaklandı zaten... bir de uyanık geçinen bir müteahhit vaktiyle villa tipi evleri olan büyük bir site inşa etmiş... Onlar da yıkılmış neyse ki... iyi ki kanunlar var... iyi ki kanunları uygulayabilecek bir irade var... eminim çoktan talan edilmişti bu güzelim yerler...

      Sil
  6. Hayran kaldım fotograflara da yazıya da ...Kartpostal tadında olmus ellerinize saglık..Bana da beklerim http://mervelil.blogspot.com

    YanıtlaSil
  7. Çok güzel bir paylaşım olmuş.Denizin rengine bayıldım :)

    YanıtlaSil
  8. Suyun soğukluğunu, savaşın hüznünü, doğanın güzelliğini hissettim can...

    YanıtlaSil
  9. süper bir gezi olmuş, ne kadar berrak bir gün, ne kadar berrak bir deniz.

    YanıtlaSil
  10. çok güzel bir anlatım, duru bir gün, temiz hava, berrak bir deniz.

    YanıtlaSil