1 Mayıs 2013 Çarşamba

the past is like a dream, you remember sometimes

Annemin reçelleri nefis olurdu... Çilek reçeli de....

O vakitler... çocukluğumda... 70 li yıllarda... (hatırladığım kadarıyla) meyve suları satılmazdı...
(Portalin ve meysu o vakitlerin miydi emin değilim, hatırladığım en eski meyve suları çünkü.. Portalin dediğimiz şey bir marka ismi... direkt meyve suyu olmayan, şimdinin sarı renkli yedigünleri gibi, portakal aromalı, kandırıkcı, gazlı şeylerden... Meysu da tamek'in, dimes'in, tat'ın ürünleri gibi... adı meyve suyu...)

Gerçek portakallarla nefis portakal şurubu yapardı annem... Hani kapağı plastikten, cam ayran şişeleri olur ya... Öyle şişelere doldurur güneşte fermante olması için açık alanda bekletirdi. Gidip gelip seyrederdim. Olsun, bir an önce içelim...

Bu şurup yoğun bir konsantre idi...
Derin çukur kabın içine 3-4 kaşık bu konsantreden, üstüne bolca soğuk su.... yakıcı yaz sıcaklarında insanın içini serinleten, ferahlatan nefis bir tat...

Bir de ev yapımı reçellerin kıvamlı suları ile aynı yöntemle yapılmış şuruplar içerdik... O vakitler "bir manimizin olup olmadığını sormadan çat kapı gelen misafirler" de vardı... Evin genç ve güzel kızlarına (ablalarıma) görücü gelen kadınlar da... Bu şuruplar uzun cam bardaklara dökülür, içlerine birer buz parçası konulur... dantel örtülü tepsilerde konuklara ikram edilirdi. Evin kızı tepsi elinde bir kenarda bekler, boşalan bardağı içenin elinde bekletmemek için seri bir hamle ile yetişir, boş tepsiyi uzatarak karşı tarafın bırakmasına olanak sağlardı. İçen "ziyade olsun" deyince, bardağı alan "afiyet olsun"la karşılardı bu sözü.

Bu reçel suyundan uyarlanan meyve suları içinde, ben en çok çilek reçeli suyu ile yapılan şurubu severdim.
Annemin çilek reçelinin ta kendisini de...

Son gittiğimde babam iki kilo çilek almış... Sitenin karşısındaki markete kağnı hızında gidip kağnı hızında gelen ve ağır şeyleri taşımaya gücü olmayan babam... kalkmış bu tempoda iki kilo çilek almış... Ki o bunu hep yapıyormuş... asla azcık ve gıdım gıdım almıyormuş hiç bir sebzeyi ve meyveyi...

Ablam yenilebilecek kadarını yıkadı... Ertesi öğle ablam yola çıkacak, akşamına ben... Çilek dayanıksız meyve... kalanı çürüyecek belli ki... O gece kalanları şekerde bekletip sabah erkenden reçel yaptım... Orta boy kavanoz ağzına dek doldu... Buzdolabına yerleştirdim...

Geçen gün öğrendim ki, kavanozu kullandıktan sonra dolaba yerleştirmek isteyen babam, elinden kaydırmış, duvarlar, yerler, halı, dolap.... pembe pembe, yapış yapış... Dursun ve Tekşen ablam temizlemişler elbet...

Hatırlıyorum da... 80 li yılların başında alt kattaki mutfağı üst kata taşırken koca buzdolabını  beline kalın iple bağlayıp sırtına yüklenerek çıkarmıştı merdivenlerden babam... iri yarı, güçlü kuvvetli adam...

Mahsereden (zeytinyağ fabrikası)  gelen dolu koca yağ bidonlarını tek tek taşıyıp arka bahçemize istifliyordu...

Zeytinliğinden söküp getirdiği kurumuş koca ağaç bedenlerini  balta ile tek tek parçalıyor, bana mısın demiyordu...
Şu çilekli-muzlu smoothie nin hatırlattıklarına da bakın!...



4 yorum:

  1. evet yine güzel bir yazı, düşündürdü...

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel bir yazı olmuş Ruşyena içim bir hoş oldu.Babamı kaybedeli 27 yıl oldu.Annemse 75 yaşında, gençliğinde her zoru halleden neredeyse elinden gelmeyen bir şey olmayan annem artık pek çok şeyi yapmakta zorlanıyor.Yinede büyüklerimizi allah başımızdan eksik etmesin, sağlıklı sıhhatli uzun ömürler nasip etsin rabbim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Allah rahmet eylesin babanızı... Ben de annemi 2,5 ay önce kaybettim... 80 yaşına yakındı... babam ise 87 yaşında... yalnız kaldı... her ikisi de uzun yıllar sağlıklı, dinç insanlardı ama ileri yaşlılık o gücü bir anda alıp götürüyor. Allah benim babama da sizin annenize de sağlıklı, huzurlu bir yaşlılık nasip etsin, ömürleri daha da uzun olsun!

      Sil