27 Mayıs 2013 Pazartesi

Assos / Behramkale - mayıs 2013

Günler öncesinden uyarısını yaptı belediye... Bu Pazar tam gün elektrik kesintisi söz konusu idi... Demek ki evde kalınacak olsa hayat ciddi anlamda felce uğramış olacaktı. Nitekim sabah 6.00 da uyanıp elektrikle çalışan ve aydınlanan/aydınlanması gereken şeylerin/alanların iş göremez hale geldiklerini görmekle isabetli bir karar vermiş olduğumuzu daha o anladım.

İyi ki bir plan yapmıştık... bu elektriksizlikte evde hatta Gelibolu'da kalmayıp Çanakkale'den "en dost"u da alarak dooooğru Assos'a yola çıkacaktık.

Zira Assos bu mevsimde "en güzel" bizim için... Çünkü sıcaklık yormayacak, yakmayacak ve yapış yapış yapmayacak düzeyde her şeyden önce... Balık istifli insan kalabalığı hasıl olmadı henüz... En önemlisi doğa, kırlar ve deniz, mevsim itibariyle en güzel halinde şu anda... Ah ve tabii ki "kekik zamanı" şimdi!

Tüm bu sebeplerin ruhumda nasıl pozitif etki yapıp hazırlıkları hangi ruh halimle tamamladığımı varın siz düşünün...

Deniz boyunca kıvrım kıvrım uzanan Eceabat yolunda önce otomobille seyretmek, ardından Kilitbahir'den feribota binip açık denizde nefes almak zaten her daim ruhuma iyi gelen, sık yaşamak istediğim anlardan... Ucunda çok sevdiğim Çanakkale var çünkü...

Ne zaman ruhumda daraltı, içimde karartı hissetsem kucağına alır, şefkatli kollarıyla sımsıkı sarar beni. Öyle sağaltıcı, öyle pozitif etkisi var.
Ve 17 yıllık arkadaşım, "en dost"um da orada tabii.

Birbirimizi çok özlemiştik... Anlatacak, paylaşacak çok şey de biriktirmiştik... Bu gezide birlikte olmak pek keyifli olacaktı.

Bu arada, en dostun eşi de eşimin çok sevdiği bir arkadaşı... Bedensel sağlık problemi olduğu için bir çok aktiviteyi gerçekleştiremiyor ve böyle uzun gezilerde bizimle birlikte olamıyor ne yazık ki .

Kocacıkla gerçekleştirdiğimiz keyifli bir otomobil ve feribot yolculuğunun ardından en dostu da alarak Assos için yola düştük sonunda... Lodos kendini iyice hissettirse de hava oldukça sıcaktı. Şarkılar, sohbetler, kıkırtılar eşliğinde Ezine'den geçip Ayvacık'a vardık. Tam da Ayvacık panayırına denk gelmişiz... mola verip panayırı gezdik... Panayırcılık Trakya'da ve Ege'nin bir çok yerinde geçmişten beri süregelen bir kültür... Eskiden bir kız ya da erkek evlat evlendirileceğinde tüm eşyası panayırlardan alınırmış... aileler bir yıllık ihtiyaçlarını panayırlardan karşılarlarmış. Zaman içinde panayırlar bu büyük misyonunu yitirmiş ama küçük yerlerde yaşayanlar için büyük nimet hala.

Panayır molasının ardından düştük yine yola... 20 dk. kadar sonra güzelim Assos'ta idik...

Nasıl olmuş da sağ kolunu kaybetmiş Aristo; kavşağın ortasında, pespembe zakkum çiçekleri ile güllerin arasında, her zamanki yerinde bizleri bekliyordu.

Bir kaç açıdan kadrajımıza alıp otomobilimizi uygun bir yere park ettikten sonra rotayı yukarıya doğru çevirdik...
Ve başladık yürümeye...

Yol boyunca minik minik dükkanlar, hediyelik eşyalarla dolu cıvıl cıvıl stantlar...


Yöresel kıyafetleri ile ellerindeki ürünleri ısrarla satmaya çalışan yaşlı satıcı teyzeler...



Bu teyzelerin herhangi bir stantları ve yerleşik satış yerleri vesaire yok. Giyim-kuşamlarından ekonomik durumlarının yetersiz olduğu epeyce belli. Benim her gidişimde gerek sohbetleri, gerekse aşırı ısrarcılıklarıyla aşina olduğum üç adet teyze var. Birini göremedim ama ikisini buldum yine... Zamanın geçerken yüzlerinde ve bedenlerinde bıraktığı izleri gözlemliyorum her karşılaşmamızda... gözlerindeki ferin niteliğine ve bedensel devinimlerindeki değişimlere dikkat kesiliyorum. Oracıkta ayaküstü öyküler kurguluyorum... Bir anda beynimde peydahlanan romanların ve öykülerin en baş karakterleri haline gelebiliyorlar... ve ciddi ciddi sahneler tasarlıyor, bu karakterler ile tematik dünyalar kuruyorum. (Bu çoğu okur için tuhaf gelebilir ama belirtmeden geçmeyeyim... 10 yılı aşkın süre yüzlerce öykü çözümlemiş biri olarak, bu durum insanlarla iletişimlerimde, -eğer o insan iç dünyamda ciddi bir etki bırakmış ve üstünde düşünecek kadar beni etkilemişse- hemen hemen hep var.

Bu üç teyze için de durum böyle...
Doğrusu bu gidişimde ikisini yeniden görmüş olmak beni gerçekten çok mutlu etti. Göremediğim teyze de sağlıkta ve sıhhattedir dilerim.

Biri bu teyzecik.... Köyün kıyı bölümüne otomobille ilerlerken yol ortasında gördük onu...
Daha önceki fotoğraflarından ikisini görmek isterseniz... burada... 1 -2 -3 ve 4 nolu fotoğraflar...

Diğeri de bu teyzecik... O gün açılmamış bir standın gölge kuytusuna yerleşmiş, oradan sesleniyordu gidip gelen potansiyel alıcılarına..
Daha önceki fotoğrafı ise burada... 5 nolu fotoğraf... (Kıyaslayıp kendi öykülerinizi yazın sizler de dilerseniz...)

Her ikisi de kısa sürede ne kadar çok çökmüş di mi?
Özellikle ikinci fotoğraftaki maviş gözlü, beyaz tenli teyze... Kavruk teni, göz altlarındaki koyu renk halkaları, yine üzerinde var olan rengi soluk, pejmürde kıyafeti ile çok etkiledi beni...

Belli ki her zaman her yerde olduğu gibi, burada da yaşam tüm gerçekliği ile akmakta... birileri yaşam mücadelesini her şeyin önüne koyup öyle idame ettirirken yaşamını, birileri de teyet geçip kendi önceliklerine odaklanıyordu... en normal haliyle...

Bu yüzden acımasızdır yaşam... adeletsizdir de...
Kabullenmişizdir çoktan!

İnerken kendi alemimizde kendi neşemizdeydik biz de!

Biz, iki dost... birbirimizi bulduğumuzda neşemizi de buluyoruz aslında... Gülecek pek çok şey... tiye alacak pek çok durum...
İçimizdeki çocuk -ki bizimkiler pek bi aklıbaşında aslında- dışarı çıkıp topluma karışıyor o anda... Ve içimizdeki iki doğa dostu... Bulduğumuz ota... çiçeğe... böceğe dalıyoruz bir anda...

Demiştim ya, kekik zamanı....
Dağ bayır, her taraf buram buram kekik kokuyordu tam da...
Hazır kıta sepetimi kapıp burnumuzun doğrultusuna yürüdük çok sürmeden... Bir öbek orada, bir öbek burada kekik deryasında bulduk kendimizi... Kocacık bir kaç fotoğraf çektikten sonra baktı kolay kolay terkedemeyeceğiz  oraları... bırakıp kendi halimize bizi, otomobilde şekerlemeye çekildi.

Bir saatten fazla süre, hem ellerimiz hem ayaklarımız hem de çenelerimiz işlerken kekik topladık neşe içinde...

Bu benim en keyif anlarımdan....
Üstümde masmavi gökyüzü.... Pırıl pırıl güneş... Yeşilin her tonu... Denizin güzelliği... Mis gibi kekik kokusu... Sepetim... Ve tüm bu güzelliklerin içinde ben...  uzun süre elimde ya da evimde saklayıp dokunabilecek ve nimetlerinden yararlanabileceğim kadarını -hiç olmazsa- demet demet devşirirken...
Öyle müthiş bir an!

O öbekten o öbeğe... 1 saatten fazla zaman geçirmişiz neredeyse...
Otomobilimize binip kocacığı uyandırdık sonra...
Assos'un şirin kıyısına doğru yol aldık bu kez...

Denize girenler ve güneşlenenler vardı plajlarda...

Önce soldan, sonra sağdan tüm kıyı boyunca yürüdük.... yine minik dükkanların ve restoranlarla kafelerin arasından...

Bir yerlerde oturup bişeyler yeme içme hakkımızı Nazlıhan'ın yan yana dizilmiş motel, spa, kafe ve restoranına ait, deniz kenarındaki geniş mekanından yana kullandık. İşletmecinin güler yüzü ve hoş sohbeti bunda büyük etkendi.


Neşesi bol... keyfine paha biçilmez bir gündü yine...
Pek iyi geldi... 

14 yorum:

  1. Sevgili Ruşen Asoss'a bayılmış biri olarak resimlere bakarken inan içim gitti, ne kadar şanlısınız diye düşündüm, harika bir gezi olmuş, o yokuş esnaflar falan süper bir yerdi, çok sevmiştim umarım tekrar görme şansım olur, resimleri çok keyifli izledim çantamı da tanıdım ayrıca mutlu oldum, sevgilerimle.. .;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. tek güne sığan çok keyifli bir geziydi doğrusu... assos harika gerçekten...
      çantamı çok severek kullanıyorum... kullandıkça seni anıyorum... o gün iyi ki almışım, ne bulduysam aldım doldurdum içine... çok kullanışlı... çok rahat... teşekkürler yeniden.. :)

      Sil
  2. Her yaz, daha doğrusu bizim için kalabalıklar evine dönerken, yani yazın son günleri Kadırga Koyu'ndayız biz...O berrak suda yüzmek, rüzgarında uçuşmak, sessizce, öylece durabilmek için...Fotoğraflarını gördükçe iyice sabırsızlandım, aahhh, gel tatil geelll...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. iş kurmadan önce biz de öyleydik... ya yaz başı, ya da yaz sonu gitmeye özen gösteriyorduk... geibolu da her yer plaj neyse ki, çalışıyor olsam da denizsiz kalmıyorum yaz boyu... :)

      Sil
  3. ya ben inanamıyorum aylardan beri takip ettiğim bloglarım arasındasınız ve ben belli başlı bloglar dışında siin yayınladıklarınıza hiç rastlamadım..oysaki takip ettiğim bloglarım listesindesiniz..neyi nerde yanlış yapıyorum?? bu mesajı onlarca kişiye attım 1 tane de geri dönüş olmadı arkadaşlar kimse bana yardım etmezse ben sizin bu güzelliklerinizi; ürettiklerinizi ve yaşadıklarınızı nasıl görür öğrenirim lütfen yardımcı olun lütfennn :(
    http://mrlgrck74.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  4. sevgili rusyena...
    bu gun beni inanilmaz mutlu ettin..
    benim kizlik soyadim babacan,,,,blogta kullaniyorum
    cihan celik...aslinda
    sitenin kapisina gelmis kargo,site gorevlisi burada babacan yok demis:)))
    paketi acinca...ooooooo neler neler yollamisin...
    kocaman,koskocaman tesekkurler..
    beni dusunmen cok ozel bir duyguydu benim icin...
    sevgiler cihanin bahcesinden

    YanıtlaSil
  5. Acabei de conhecer o seu blog,achei bem natural,maravilhoso!!!Visite:http://algodaotaodoce.blogspot.com.br/
    Siga-me e pegue o meu selinho!!!

    Obrigada.

    Beijos Marie.

    YanıtlaSil
  6. neşen bol olsun canım,harika gezdim sizinle.

    YanıtlaSil
  7. Ruşyena Hanım,
    Çok hoş fotoğraf kareleri,ne kadar keyifli bir gezi olmuş sefanız olsun canım.Sevgiler.

    YanıtlaSil
  8. Olá amiga,vim retribuir sua carinhosa visita ao meu cantinho.
    Fiquei feliz por seguir-me!!!
    Obrigada,volte sempre e pegue o meu selinho de agradecimento!
    Seu blog é lindo e inspirador!!!
    Beijos Marie.

    YanıtlaSil