Hayatım boyunca hiç kimsenin güdümünde kalmadım. Yanıbaşımda her hangi biri için en kötü şeyler anlatılsa dahi "acaba" ile kalkarım oradan... Anlatılanların kaçı doğru acaba? Anlatan, tüm bu anlattıklarını ya da bazılarını içindeki kin ve nefretten dolayı mı uyduruyor acaba? Gönül gözü çok çirkin de baktığı, duyduğu her şeyi aynı çirkinlikte mi görüyor, duyuyor acaba? İftira atmayı, onu bunu lekelemeyi meziyet edinmiş karaktersizin teki mi acaba? Varsayalım tüm anlattıkları doğru, karşı taraf için acı ve utanç verici olan bu doğruları(!) üçüncü şahıslara bu kadar rahat anlatıyor olması ne kadar insanca acaba? Bu haliyle bile uzak durulmayı hak etmiyor mu acaba? vesaire... vesaire...
Güdülüp de böylesi kötü ve çirkin yüreklerin taşeronluğunu yapmak da var... Güdülüp de size hiç bir zararı dokunmamış üçüncü şahsa kötü duygular besleyerek yargısız infazlar yapmak da var... Güdülüp de her iki şahsın gözünde "gerçek olmayan sözlere inanmış salak insan" konumuna düşmek de var...Gülüp de kötünün yaymak istediği kötülüğe ortaklık etmek de var. Güdülüp de toplum içindeki statüyü basiretsiz bir kişilikle sıfatlandırmak da var. Ki güdülmüşlük kişiliksiziliğin ve karakter zayıflığının da göstergesidir aynı zamanda.
O sebeple karşımdaki insanların duyumlar karşısındaki tepkilerini çok iyi incelerim. Beynini kayıtsız ve şartsız, onun bunun güdümüne bırakanlara arkadaşlıklarımda yer çok azdır. Ve hatta koşullar elveriyorsa hemen hemen hiç yoktur. Üzgünüm!
Bir de ideolojik güdümlülere karşı temkinliyimdir yaşamımda... Değişen dünya ve ülke konjönktürlerine bakmadan, iki üç sloganı ezberlemiş, yıllar yıllar öncesinin artık hükmü kalmamış argümanlarıyla hareket eden , söylemlerini sağlam zeminlere değil, laf ola beri gele cümlelere sığdıran, saldırgan, şakşakçı zihniyetler ürkütmüştür hep beni... her ne ideolojiye tabi olmuşlarsa yörüngesinden kurtulamamış, düştükleri fanatizm kazanının içinde kaynayıp durmuşlardır.
Öte yandan kendilerine biçtikleri siyasi rol ile, kendi gibilerden övgü ve payeler almak uğruna yaptıkları taşeronluğu da büyük ve asil bir görev gibi sunarlar topluma. Zannedersin vatanını en çok seven o! Zannedersin ülkeyi kötü gidişattan kurtarması için gönderilmiş yüce bir savaşçı o! Zannedersin siyasi bilimler akademisini bitirip büyük büyük yerlerde uzmanlaşmış deha bir siyaset bilimci o! Zannedersin dünyayı sihirli değneği ile bir çırpıda cennete çevirecek yine o!
Böyle olmakla birlikte... sevmediği politikacıları aşağılamak adına ülkesini, milli - manevi değerlerini ve güya savunduğu (!) ilke ve prensipleri de aşağılayan yine o! Yani niyette vatansever... eylemde tam bir vatan haini... Lakin bu halini göremeyecek kadar da taptığı ideolojinin esiri...
Misal; üçüncü köprünün yapımı söz konusu... Sırf hükümeti sevmiyor diye köprüye karşı çıkan bi dolu muhalif... Nasıl da savunuyorlar düşüncelerini... Köprü yapılmazsa göbek atacaklar neredeyse... mevcut hükümet yapmasın yeter ki!... Mantığa bakar mısınız? Yahu hükümetten bana ne! Ben ülkemin, devletimin, milletimin yararına olacak işler layıkıyla yapılıyor mu yapılmıyor mu ona bakarım. Ve hatta hükümet üçüncü köprüyü yapmıyor ise tam tersine yapması için başkalldırırım... Köprülerden biri onarımda... diğeri tek başına o yoğunluğu sırtlanırken... hele hele İstanbul nüfusu şişmiş şişmiş patlamış, köprüleri ve arapsaçına dönmüş trafiği izdiham altındayken üçüncü köprüyü istememek... Ve bunu salt bu hükümet yapıyor diye istememek... Komedi gibi.... Sevmediğimiz hükümetler başımızda kaldığı sürece hiç bi şey yapılmasın öyleyse... Öyle de ileri düzeydeyiz ki (!) 20 yıl, 30 yıl yerimizde sayalım... ne olacak ki! Yeter ki hiç bi şey yapılmasın!
Sizleri bilmem ama ben bu zihniyete gerçekten şaşıyorum. Bu ne ileri görmezlik, bu ne saplantılı olma hali, bu ne fanatiklik! Adım gibi eminim... bu köprü yapılınca o köprüyü ilk önce kullanacaklar da, en çok kullanacaklar da yine onlar! Bakınız 12 Eylül referandumunda "hayır" diye bastırıp "evet"cilere de evet dedikleri için faşizan baskı uygulayanlar... sandıktan "evet" çıkınca ilk iş darbeciler yargılansın diye adli makamlara başvurdular... bugünlerde ise darbecilerin yargılanmasında mahkeme salonunda yer kapmak ve duruma müdahil olmak için en ön sıradalar... Nerede kaldı hayırcılık... ve hayır demeleri için güdülen insanlar şimdi nerede?... tık yok! Belli ki o vakit ket vurma vaktiydi... şimdi ise nemalanma vakti... yani yelkeni rüzgarın yönüne doğru çevirme durumu... temelsizlik ve omurgasızlık halleri...
İşte ideolojik güdümlülüğün çirkin ve basiretsiz yüzüne en güzel örnek!
Öyle ya! Her ideoloji kendine körükörüne inanabilecek ve kendini aynı körlükte savunabilecek kadar beyni ele geçirilmeye müsait sempatizanlar ister. Ve yine ne yazıktır ki; her ideoloji az ya da çok kirlidir... dolayısıyla yörüngesindekileri de az ya da çok kirletir... ben merkezli ve dar açılıdır, kapsadığı alanı ve içindekileri kendi hacmi kadar boyutlandırır... faşizandır, savları ölçülüp biçilmiş ve belli sınırlar içinde kodlanmış olduğundan sempatizanlarının bu kodların dışına çıkıp kıyaslama ve karşılaştırma yapmalarına olanak tanımaz. İdeolojik güdülmüşlük çemberin içine tıkılı kalmışlıktır çünkü. Tek yöne tek gözle bakmak ve baktırmak... sürüye tabi olmaktır.
O sebeple ideolojik güdümlü insanları gördükçe, tarihle birlikte var olmuş sayısız ideolojiden birinin dahi yörüngesine girmemiş olabildiğime fazlasıyla şükrederim.
İdeolojilerin sınırları dışına çıkıp durumlara ve olaylara net bakmaya gayret edebilenlerden biri olmak belki de dünya düzeni ve insanlık adına savunulması gereken asıl ideoloji! Zira beyninin odalarını netleşmiş doğrularla ne kadar doldurabiliyorsa, olaylara ve durumlara o kadar net bakabiliyordur insan. Ve kendini sınırlamadığı için daha evrensel, daha geniş görebiliyordur her şeyi.
Üstelik beyinlerini onun bunun güdümüne bırakanlar, vücutlarını ona buna pazarlayanlardan hiç de farklı değiller!
Neyse ki, tüm bu gerçekler yalnızca benim gerçeğim değil... Değişen dünya düzeninde dünyaya akılcı gözlerle bakmaya çalışan diğer dünya insanlarının da gerçeği... Bu bağlamdaki "aidiyet tanımı"nı ise üzerimde ancak ve ancak onurla taşırım!
ELİNE KALMİNE YÜREĞİNE SAĞLIK NEKADAR DOĞRU ANLATMIŞSIN CANIM.KEŞKE KALEMİM YAZIM SENİN GİBİ KUVVETLİ OLSA DA BENDE İÇİMDEKİ FIRTINALARI BÖYLE KALEME DÖKEBİLSEM.
YanıtlaSilSiz hep yüksek sesli düşünün.
YanıtlaSilSevgiler.
İnsan her okudukça, gezdikçe, gördükçe, düşündükçe değişir, gelişir. Yıllarca aynı şeyi söyleyen, savunan herkes korkutur beni, insan 7sinde neyse 70'inde o olamaz bence, köprünün altından çook sular akmalı çünkü yıllar içinde. Haa, tabii kim kime saldırdı, kim kimin çocuğuna hamile konulu diziler dışında bir şeylerle de ilgilenmeyi gerektiren bu faaliyetler bozar bizim milleti, o ayrı konu :)
YanıtlaSilİdeoloji dedikleri zaten ilk geçliklerinde kulaklarına çalınan bir kaç kalıp çoğu insanın, bunu değiştirmeye, geliştirmeye zamanı yok insanların yazık, lüzumsuz şeylerle uğraşmaktan...
Kalemine saglık Ruşyena..
YanıtlaSilVe bu yazı için sectigin fotograf da çok manidar, Cuk oturmuş :)
yüreğine sağlık.harika bir yazı,mevdoşun dediği gibi uzun uzun yorumlar yazma gibi bir kabiliyetim yok.yaşadığım sürece adil olmaya gayret ettim ve edeceğim.asmadan önce dinlemeyi rahmetli babam öğretti.sevgi ve sağlıkla kal ruşyenacığım
YanıtlaSiltakdir ediyorum sizi, sevgiler...
YanıtlaSilo kadar güzel anlatmışsın ki ruşyena ... mevdoş ablaya da katılıyorum içinde allah korkusu olan insanlarla karşılaşmayı nasip etsin rabbim sevgilerle
YanıtlaSil