6 Haziran 2011 Pazartesi

the istanbul dökümü

Hüsranlarımdan başlayayım öncelikle...
Ah neler ummuştum!....







Ne buldum!
Cath Kidston Hippy Flower Classic Mug

Yalnızca eski model bir kupacık!
Forum Marmara içine kurulu koskoca Tepe Home'da Cath Kidston markalı başka da bi şi yoktu arkadaşlar! Yakın zamanda belki bir iki bi şi gelesiymiş! Bir iki ne acaba? yine kupa mı?... Cath Kidston'ın birbirinden güzel binlerce ürünü olacak... iki üç ıvır zıvır ile bu işi kotaracaksın.....  cık cık cık.. (sana söylüyorum Tepe Home! bu markanın hayranları için yapma bari!) 
İstanbul bizim sokağın köşebaşında ya bi de... arada bi kalkıp bi koşu bakar gelirim artık... gelmiş miiii gelmemiş miiii! (O kadar geniş alanda o kadar çok ürün çeşidi varken, Cath Kidston ürünlerinden bir köşe hazırlamak bu kadar mı zor, bir iki bi şi getirilebiliyor ancak?... o da arada bir!  Tepe Home sana söylüyorum yine!) :(((

Daha da ötesi elimde bi tanecik İstanbul fotosu yok, iyi mi? 
Omuz çantama ilave bi de Nikon'un koskoca çantasını alıp kalabalıklarda perişan olmayayım dedim (malum gezerken bi şiler daha alınacak, hava soğuksa hırka, yağmırluysa şemsiye taşınacak... kocaman makineyi zırt pırt çantasından çıkar, koy... vesaire...)  ve en az Nikon'um kadar çekim kalitesi yüksek olan, küçük boydaki Hewlett Packard dijital makinemi çantama attım, yola öyle çıktım... Tam Mısır Çarşısı'nın açık kapısına odaklanmış vaziyette, makinemi açıp kapıyla birlikte çarşının hengameli halini kadrajıma almaya çalışıyordum ki, kadraj madraj görünmez oldu birden... Açma kapama dışındaki bütün düğmeler off olmuş, ekran zifri karanlık... parmağımı nereye bassam   ha taşa basmışım ha butonlara... video kamera dahi çalışmıyor.... makine zindan ötesi... pöfffffff!
O karanlık bi daha da aydınlanamadı ne yazık ki... :(

Foto ve de Cath Kidston hüsranlı bi gezi olsa da,   -hakkını yemeyeyim- şahsımı pek bi mutlu kılan günlerdi... Gezdim, tozdum... aldım aldım aldımmm.... :) Varsın bu şanssızlıklar nazar boncuğu olsun...  yine de epeyce bi dopingle döndüm evime... İnsan ve trafik selinin getirdiği yorgunluğa ve oradan oraya dönenip durmaktan tombullaşıp akşamları boing boing eden ayaklara rağmen bir İstanbul gezisi daha keyifle bitti.... Tatlı bir rüyadan gülümser yüzle uyanır gibi... :)

Şimdi Gelibolu'nun tadını çıkarma vakti... Yaz iyiden iyiye gelmiş buralara... deniz sezonu açılmış... değerlendirmeli...

Bakın aklıma ne geldi... Şurada Gelibolu'da rahat rahat bisiklet sürememekten yakınmıştım ya bi zamanlar...Burada bisiklet sürmek mümkün olmasa da  at arabası sürmek mümkün... (kasabadan halliceyiz ya illegal değil henüz...) Neden bi gypsy amcanın at arabasına el atmıyorum ki! :))

Tamam....tamam... irtifa kaybedip ayaklarımı yere basıyorum hemen... hatta iyice bi bağlıyorum da...  :)


Ezcümle: Kuralları toplumların değer yargıları belirler. Toplumlar ise bireylerden oluşur... Oysa bireysellik toplumsallıkta etkin rol oynamaz... Yani at arabası süren üç beş bayan olsa... kotardım aslında... O kadar da uçuk bi hayal değilmiş! Lakin henüz bi tanecik dahi olamadığı için uçuk kapsamında şu anda... belki de uçuk ötesi...

Bu mevzudan çıkarım: Değer yargıları değişebilir... ancak kemikleşebilir de.... 

Peki bu kimin elinde?
Ah biz insan oğulları ve kızları... yaşamı başkalarına zorlaştıran da biiiiiz, kolaylaştıran da... ne olur sanki yapamadıklarımızı bir başkası yapabildiğinde dilimizi bi tutabilsek... bi görmezden, duymazdan gelebilsek... "bu onun yaşamı, bana ne" diyebilsek...  At arabası örneği bu konuya seçilmiş yapay bir örnek aslında... At arabası süreceğimden değil... Asıl meselem şu; İstanbul'daki (tabii bazı modern semtlerindeki) umursamazlık ve bananecilik ne hoş bi şey... İnsanlar ne giyerse giysin, nasıl davranırsa davransın çok kişinin umrunda değil... Dönüp de bakmıyorlar... Aşmışlar!
İşte modernitenin asal göstergesi!
Öte yandan "köyden indim şehire" cilerin sayısı bu kadar yüksekken bir kente nasıl yerleşebilir bu düşünce? Köyleri, köylüleri, köy yaşamını çok seven ben, modern kentlerdeki köylü zihniyetliliğe asla tahammül edemiyorum. 
İstanbul ne yazık ki koskocaman bir köy!
Her gidişimde bu durumu daha da derinden hissettiren ... :(







7 yorum:

  1. EVİNE HOŞ GELDİN CANIM ÜZÜLDÜM İSTANBUL YORUCU BİZDE ORALARDAYDIK YİNE DENİZ HARİKA HEMEN AT KENDİNİ BOŞ VER NE KADAR ŞANSLI OLDUĞUNU DÜŞÜN BİR DE BİZİ CANIM

    YanıtlaSil
  2. olsun ruşenciğim yine bekleriz istanbula

    YanıtlaSil
  3. Ben de önce umduklarımdan başlayayım...
    Seninle görüşmeyi ve diğer arkadaşlarımla bir buluşma ayarlamayı ummuştum. Fakat hasta bir kediyle evde geçen bir hafta ve hafta sonu buldum:(
    İstanbul gezinin güzel geçmesine sevindim. Bir sonraki sefer inşallah görüşebiliriz canım. O zaman telefonlaşarak buluşmayı daha da netleştirebiliriz...
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. ÇILGIN MEVDOŞ - Yarın salı pazarını turladıktan sonra denize koşacağım Mevdoşcum... sıcaklar iyice arttı... çekilmez bundan böyle...
    şans dörtte dört yaşanan bişey değil sanırım, gelibolu adına insanın kendini şanlı sayacağı şeyler de var şanssız sayacağı şeyler de... İstanbul için de öyle tabi... hani gitmişken cath kidston ın bazı ürünlerine kavuşmayı da isterdim doğrusu... makinemi o kadar da dert etmedim... eski yıllardan çok foto var zaten elimde... bunun dışında keyifli bi geziydi... onlar adına şanslıydım çok çok. :)


    GÖNÜL- inşallah gönülcüğüm... bi ara yine fırsat yaratıp gitmek isterim... kısacık sürede doyamıyor insan. :)


    MARİFETLİ PERİ - sağlık olsun serapcım... daha uygun bi zamanda buluşur acısını çıkarırız dilerim... kediciğine çok geçmiş olsun, şimdi daha iyidir inşallah.

    YanıtlaSil
  5. Buna da şükür Ruşen'ciğim. Aylardır çarşı görmemiş biri olarak, dün kızımla gezince herşeye hayran oldum. Sevindirik oldum:))

    YanıtlaSil
  6. Çok şükür, ben bütün etkinlikleri kaçırdıktan sonra iyileşti:)
    Umarım demiyorum, mutlaka görüşeceğiz...

    YanıtlaSil
  7. Sevgili Ruşen,
    dekupaj resimlerini gördüm,bayıldımmmm,ellerine yüreğine sağlık :)
    sevgiler...
    Yonc@

    YanıtlaSil