crochet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
crochet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Temmuz 2022 Cumartesi

yazın biten ilk yarısı - örgü çantam, örgü minik elbise

Pc masaüstümde "bloga" adında bir klasörüm var. Blog postlarıma eklemek istediğim fotoğrafları orada biriktiriyorum ve yeni bir post yazmak istediğimde fotoğrafları tek tek editleyerek kullanıma hazır hale getiriyorum. Tabii bu kez arayı epeyce bir açınca epeyce bir de fotoğraf birikmiş oldu. Bir çoğu da -farkettim ki- homini gırtlak temalı fotoğraflar. :) Tatil için gittiğimiz Erdek ve geçirdiğimiz kurban bayramı olmak üzere bol tatlılı, bol piknikli, bol yemeli içmeli kareler... Kendi ellerimle yaptığım tatlıların dışındakileri eledim hemen. Yine de hatrı sayılır bir miktar kalmadı değil. O yüzden bu post biraz da tatlılı, pastalı bir post olacak. Kişisel tarihimden eksik kalmasınlar. :)

Geçen ay, daha önce şurada paylaşmış olduğum kolay brownie tarifimle  o kadar zaman sonra bir kez daha brownie yaptım. Bu kez malzemeyi iki ayrı kaba bölerek pişirdim ve bu sayede sağlık adına rizikolu bu tatlıyı daha uzun sürede ve daha az miktarlarda yemiş olduk. Fotoğrafı çekmek için kocacık öyle acele etti ki -yetiştirmesi gereken bir işi vardı, dışarı çıkması gerekiyordu- üzerini süslemeyi dahi düşünemeden çektirmişim. Süsleme dediğim şey de daha önce yıkayıp kurulayıp hazırlamış olduğum çilekleri üzerine dizmek idi ama iki ayağım bir pabuçta olunca onu bile unutmuşum. :)


Mutfakta pratik biriyim ama bu halime rağmen ilave bir telaş içinde olmayı hiç sevmiyorum. Geriliyorum ve yapmakta olduğum şeyden hiç zevk almıyorum. En kötüsü de yaptığım şeyi hissetmekten uzaklaşıp sanki robotmuş gibi otomatiğe bağlıyorum kendimi. 

Sonrasında yerken o zevk katbekat döndü neyse ki. :)


Önlüğüm de 2 nolu ablamın çeyizinden. Evliliğinden önce dikilmiş olduğunu da hesaba katarsak en az elli yıllık bir önlük. Ama hiç kullanılmamış! Evin tek ve müstesna anı toplayıcısı olarak bu güzelim önlüğü ablamın ellere vermesine gönlüm razı olamadı bittabi. :) Aldım, mutfak temalı broşlarımla süsledim ve canım evcilik oynamak istediğinde üzerime geçiriyor, mutfağımda  seve seve kullanıyorum. 

Brownie yi iki ayrı kaba bölerek pişirdiğimi yazmıştım. İkinci kaptakini soğuyunca saklama kabına alarak donducuda sakladım. Sonra ne zaman canımız istediyse o zaman çıkardım ve üzerini pasta kremasına gömülmüş kiraz taneleri ile süsleyerek öyle servis yaptım. Brownie ye kiraz da çilek de çok yakışıyor vesselam.


Tatlı konusu buraya kadar değil tabii. Daha bayram tatlılarım var. Ama araya içinde bulunduğumuz günlerin şanına yakışır bir kaç fotoğraf ekleyip sonra yeniden döneyim onlara. Malumunuz zaman kırların ayçiçekleri ile süslenip yolu oradan geçenleri yolundan alıkoyan zaman. Biz de kocacıkla her nereye gidiyor isek durup ayçiçeklerle hasbihal etmeden, onların güzellikleriyle ruhumuzu beslemeden geçip gitmiyoruz.


  

 Bazen dibine kıvrılıp ya da karşısına kaykılıp kitap okuduğum, podcast dinlediğim zamanlar da oluyor. Bunu en çok su doldurmaya gittiğimiz çeşmenin yakınlarında yapıyorum. Çok kalabalık olduğunda bazen bir saati bile bulabilen süreler bekliyoruz. Evden bir kap meyve, abur cubur ya da tatlı-pasta-kurabiye gibi şeyler alarak hazırlıklı gidiyorum. Kocacıkla plansız, uyduruk ama pek keyifli piknikler yapıyoruz.



Bir kaç yıldan beri içine küçücük bir evcik kondurup ekip biçebileceğimiz bir toprak arayışındaydık. Geçtiğimiz kış aradığımız kriterlerde verimli ve tam hayallerimizdeki gibi bir toprak bulduk. Dört dönümden fazla ve şimdilik tarla statüsünde (hayalimiz bahçeye dönüştürmek). Sahibi İstanbul'da yaşadığı ve yalnızca yatırım amaçlı aldığı için arazi ile hiç ilgilenmemiş, köylülere ekip biçsinler aynı zamanda da baksınlar diye emanet etmiş. Dolayısıyla geçtiğimiz ocak ayında aldığımızda içinde ekilmiş olan buğday vardı. Biz de çiftçinin ürünü zayi olmasın diye ürün tarladan kalkıncaya dek hayallerimizi ötelemek durumunda kaldık. Şu günlerde başakların biçilip toprağımızın da tamamen bize kalmasını bekliyoruz. Sonrasında kenarını çitlerle çevirmek, su kuyusu açtırmak, içine küçücük bir evcik kondurmak ve istediğimiz şeyleri yetiştirmek, toprakla daha yakın olmak dileğimiz. Rabbim de kısmet eder inşallah. 

Bu yol da bizim yol... Meğer kadastroda olmayan bu yolu köylüler kendi tarlalarına gitmek için açmışlar. Şimdi kalkıp yolu tekrar toprağımıza katmak ve bir yerde kullanıma kapatmak çok büyük ayıp ve bencillik olacağı için biz yine çitimizi daha içeriden yaptırıp o yol bizim değilmiş gibi yaşayamaya devam edeceğiz. Yine de bir kır yoluna "bizim yol" demek ne hoş bir duygu!

Tatlı mevzuuna döneyim yeniden... Bayramda kızım ve damadım yani iki tatlı çocuğum gelecek olunca ben de iki çeşit tatlı yaptım. Tatlı yedik, tatlı konuştuk, tatlı gezdik, tatlı eğlendik.  Bol tatlış günlerdi anlayacağınız... 

Tatlılarımdan biri saray sarma ya da saray lokumu adlarıyla anılan, kakaolu muhallebinin bolca hindistan cevizi serpilmiş tepsiye döküldükten sonra soğuyunca üzerine bir kat da krem şanti sürülüp kesilip her parçanın rulo gibi sarıldığı, hemen hemen herkesin bildiği sütlü bir tatlı idi. Bu tatlıyı ilk kez denedim ve ailece öyle çok sevdik ki bayramlaşmaya gelen konuklarla birlikte bizler de her defasında birer dilim daha yiyerek kocaman dikdörtgen borcamdaki tatlıları iki günde bitirdik. Kocacık ilk yediğinde "Ruşi bana bugüne dek neden bundan yapmadın?" bile dedi, apalak bir çocuk gücenikliğinde.... :)


İkinci tatlım da cheesecake idi. Geniş bir kelepçeli kalıpta yaptım ve yarısını ikişerli dilimler halinde dondurucuda sakladım. Bayramdan sonra da ara ara çıkarıp yedik. 

Bayramda eti ve tatlıyı fazla kaçırdık ama kahvaltılarımız hep hafifti. Yürüyüşümü de sık yaptığım için aşırı kaloriler kilo olarak dönmedi neyse ki. Ekmeği kahvaltıda börek türü şeyler varsa hiç yemiyorum. Normalde de yalnızca bir dilim yiyorum. Diğer öğünlerde hiç ekmek tüketmiyorum.


Canım da tatlı çektiğinde kocacığın kendi elleriyle mayaladığı ev yapımı yoğurtla hemen bir yoğurtlu meyve kasesi hazırlıyor, nefsimi köreltmek için de bazen bir iki çikolata parçası ve bisküvi ile süslüyor bu sağlıklı şeyi tüketiyorum. Evde dondurma yapmayı öğrenmek gibi bir de planım var. En kısa zamanda tarif taraması yapıp aklıma en uyanlarla ilk denememi yapmak istiyorum. Pakete girmiş dondurmaları asla tüketmiyorum.


Kış için dondurucuya yalnızca yedi kilo bezelye ayıklayıp attım. Zaten bir de küp küp doğranmış domates ve közlenmiş biber-patlıcan atıyor, başka da bir şey atmıyorum. Mevsim ne ise ona ait sebze-meyveleri tüketmeye özen gösteriyorum. Şimdiki bezelyeler bile yazın ilk başındaki bezelyeler gibi değil. Her şey zamanında güzel. 

Bolca yemeli içmeli bu anlatımdan sonra bir post geleneğim olan elişi paylaşma mevzuuna geçeyim şimdi de... En son yaptığım kartonlu-yapışkanlı elişlerinden sonra her hangi bir şey yapmadım. Okuyup yazıyor, dinleyip izliyorum daha çok. Elimde şimdiye ait bir elişi yok ama blogumda daha önce paylaşmamış olduğum ve de çok keyif alarak ördüğüm örgü çantamla, minik örgü elbiseyi paylaşayım bu kez. Örgü çanta için önce yaprakları kat kat pembe güller ördüm. Sonra o güllerin etrafına minik yaprak formları verdikten sonra bir kaç sıra da ikili trabzan geçip beş adet kare şeklinde granny square elde ettim.


Sonra da biri tabana, dördü de kenarlara gelecek şekilde tığla birleştirdikten sonra sapını da örüp çiçek motifiyle süsleyerek bu güzel çantayı elde ettim. Kareler büyük olunca içi de hayli geniş oldu. Örgü ipler ya da ıvır zıvır adına sepet nevinde ideal bir saklama ve taşıma çantam var artık.


Bu da kalan iplerden ördüğüm minik elbise... Çocukken bu elbisenin biraz daha büyüğünden mutfağımız için bir çift tutaç örmüştüm. İki elbiseyi birbirine bağlayan yine örgüden uzun bir bağ vardı aralarında. Yanıp da elbiseler elden çıkıncaya dek kullanmıştı annem.

Ve geldik yine bir postun daha sonuna... Fotoğraflar epey fazla ama bunlardı blogumda olsun istediklerim... Yeni bir postta görüşünceye dek herkese neşeli yaz günleri dilerim. 

Kalın sağlıcakla!


20 Mayıs 2022 Cuma

baykuşlu kırlentlerim - ilkbaharın son günleri

Sorunlu bloguma bir sorun daha eklendi diyerek postuma negatif bir girişle başlarsam ayıp etmiş olmam umarım. Ama ben yılmak istemesem de bu blogger ın beni yıldırmaya kastı var sanki. :) Şimdi de blogları reCAPTCHA ile korumaya geçti ve benim bloglara yorum bırakma problemim yeniden nüksetti. Artık google hesabımla ve blogger hesabımla hiç bir bloga yorum bırakamıyorum. Ancak ad/url ve anonim özellikleri açık olan bloglara yorum bırakabiliyorum. Anonim olarak bırakmak istemediğim için de ad/url seçeneğini kullanıyorum. Onda da ad ve url bölümlerini tek tek kendi bilgilerimle doldurunca yorumumu ancak öyle gönderebiliyorum. Ama her blogda da ikisi aktif olmuyor maalesef. Örneğin Deep in blogunda yorum kutucuğuna tıkladığımda aşağıdaki resimde gördüğünüz gibi tek seçenek çıkıyor. Ve "google ile oturum aç"a tıkladığımda sayfa refresh oluyor, kendimi yine aynı sayfada buluyorum. Üstelik browser ımda google oturumum açık olmasına rağmen...

Postlarıma yazılan yorumlara cevap verirken de yine ancak tek tek ad ve url yazdıktan sonra yorum bırakabiliyorum. Yetmiyor, bir de gidip kumanda panelinin yorum bölümünden aktive ediyorum. :( Anlayan, çözen varsa aydınlatırsa çok sevinirim. Browser ayarlarımı ve blogger ayarlarımı defalarca gözden geçirip bir takım değişiklikler yapmayı denesem de maalesef bu problemi çözümleyemedim.  Girizgahı burada noktalayıp içaçıcı bir fotoğraf koyayım da şu bunaltılı havayı hemen bertaraf edeyim. :)

Mayısla birlikte her yer rengarenk. Yeşilin, kırmızının en doygun, en canlı tonları... Aralardan göz kırpan pembeler, eflatunlar, sarılar, maviler... Böyle zamanlarda yeryüzü panoramik bir tabloya dönüşüyor ve güzel olan da şu ki; ben de o tablonun içinde, o tablonun bir parçası oluveriyorum. Üstelik bu tablonun bir de ayrıcalığı var... fonda cıvıl cıvıl kuş sesleri...

Kuş demişken, örgü kategorimi şöyle bir geçmişe dönük taradım ve gördüm ki baykuşlu kırlentlerimi hiç paylaşmamışım ben. Ne çok severek örmüştüm ve ne çok severek kullanıyorum oysa. 18.Temmuz.2016 da başlamışım ilk baykuşu yapmaya.

Mavi ile başladığımın bitişi böyle olmuş.

Sonra aynısının bu kez pembelisini yapmışım.


Kırlentlerimi koltuk kumaşlarımla aynı diktirmiştim. Koltukları da sık siliyorum ama özellikle pembe kırlentlerin rengi yıkandıkça daha da açıldı. Daha da yıpranmasınlar diye iki yıldan beri yalnızca yazın kullanıyorum, geçenlerde içlerini de yıkadım, iç yastığın kumaşı çekince kılıflar üstünde bol kaldı. Şimdilik çok yakınlarımızın dışında misafir olarak pek gelen giden yok ama ilk fırsatta içlerine daha dolgun içlikler hazırlamalıyım.

Ramazanda her yerinden altınrengi fışkıran salonum özüne döndü ve yine pembelerine, mavilerine kavuştu. Yetinmedim... madem bahar, tırnak sticker larımla mumlarımı da çiçekledim. Çiçekli hallerini çok sevdim.


Renkli ve çiçekli şeylerin mutluluk verici bir rolleri var. Etrafımda ne çok renkli, çiçekli şey var ise içim de o denli neşeli ve cıvıl cıvıl vesselam. 

Kek fotoğrafım bayramdan kalma... Misafirlere çikolata ve kahve hazırlığı dışında bayram tatlısı yapmadım, yerine küçük ebatta çikolatalı bu keki yaptım (ramazanda da yapmayınca hayli ağır bastı), yanına da ıspanaklı börek. Zaten pek fazla kişi gelmedi, gelenler de o saate dek yedikleri tatlılardan baygınlık geçirmek üzere oldukları için böylesi bir alternatiften mutlu kaldılar. Artık yaşlanıyoruz. Gönül neler istiyor da bedenin ve metabolizmanın da kapasitesi belli azizim! :)

Bir kaç yıllık uzunca bir aradan sonra Bigalı Kalemizin restorasyonu bitti ve ziyarete açıldı. Hem yeni halini görmek hem de müze kartlarımızı yenilemek amacıyla bir öğleden sonramızı oraya ayırdık. Eski hali yıkıntı ve otların, ağaçların istilasına terkedilmiş iken, olmayan şeylerin bile aslına uygun şekilde yeniden yapıldığı güzel bir mekanla karşılaştık. Mevsim itibariyle bahar çiçekleri de ayrı bir hava katmış, tarihi açıdan hüzünlü bir mekan olsa da insanın içini mutlandıran ve hatta gururlandıran da bir atmosferi vardı. Dedelerimizin kullandığı eşyaları, silahları ve onları onarmak için ellerindeki basit aletleri görmek beni fazlasıyla duygulandırdı. Boylu boyunca bir duvara dedelerimizin iş yaparken, nöbet tutarken hallerini siluet olarak hareketli biçimde yansıtmışlar, fonda da konuşmaları ve yaptıkları işlerden çıkan sesler var... En çok etkilendiğim şeylerden biri de bu görüntü oldu. Dönemin ruhunu olduğu gibi aksettirmişler... Sanki o dedeler hiç ölmemiş de hala oradalarmış gibi... (Dede diyorum ama çoğu o zamanlar  gencecikti.) Ah! Bir de o dönemde kullanılan çeşit çeşit, model model gaz lambaları vardı. Çok bayıldığım şeylerden biri de onlar oldu. Fener, lamba ne çok seviyorum. Hadi bu postun son fotoğrafları da Bigalı Kalesi'nden olsun... Bu güzel vatanı savunmak için gözlerini kırpmadan toprağa düşen tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun.

Bu fotoğraf da aynı zamanda kişisel tarihime not olsun. Martın ilk haftası kestirdiğim saçlarım bu kadar uzamışken üç gün önce gittim yeniden kestirdim, uçlarındaki açık kahve renkler de gitti. Şimdi yalnızca önde bir tutam açık kahve var, geri kalan her yer artık gri... İsmimi değiştirip Gümüş Teyze mi yapsam, ben bu gümüş halimi pek sevdim. :)

Yeni bir postta görüşünceye dek herkese sağlıklı, huzurlu günler... Kulağınıza bişey fısıldamak ve unuttuysanız hatırlatmak istiyorum... Hayat geçiyor, kuşlar uçuyor... 

Bazıları da bir duvara konup hayatı dışarıdan seyrediyor. Siz öyle olmayın, olabildiğince içine dalın. (Fotoğrafları Bigalı ile bitirecektim. Dayanamadım bu kargacık burgacıkı da paylaştım. İsmi de çok yakışmadı mı? :)  )



21 Şubat 2022 Pazartesi

bahar gelirken... kırlar - hobisel işler - çilekli magnolia - örgü battaniye

Ağaçlar çiçeklenmiş madem o halde bahar kapıdan girmiş demektir. Geçip baş köşeye oturmamış olsa bile adımını eşikten içeri attı. İsterse eşikte dikilip kalsın ve hatta gün gelip "mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır" sözünü doğrulatsın, daha da ileri gidip kapıdan gerisin geriye sıvışıp kaçsın... dönüp dolaşıp eninde sonunda geleceği yer yine burası, yine burası...  Endişeye de, telaşa da mahal yok o sebeple... Baharla birlikte biz de çiçeklenebiliriz öyleyse. 
Fotoğrafta görüldüğü üzere saçımın gümüşlü bölümü hayli uzadı... Ve ben bere-şapka takmayı bıraktım, henüz kestirmedim de, böyle çift renkli kullanıyorum artık. Bir an önce gümüş bölümü uzasın hep öyle kullanayım istiyorum. Saçımın doğal halini tahminimden daha çok sevdim.  

Bahar derken, çiçek derken...saç baş... :)
Asıl mevzuya dönelim o halde...
En sevdiğim mevsim ilkbahar olunca kışın son günleri bir taraftan hem geçmek bilmiyor, hem de baharın eli kulağında olduğu düşüncesi içimi kıpır kıpır ediyor. Dün kırlara çıkıp badem ağaçlarını böyle çiçeklerle bezeli görünce bahar salt doğada değil içimdeydi de...


Öncü papatyalar da açmış...
(Güneş henüz çok etkili olmadığı için sıcak günlerin papatyaları gibi değiller. Taç yapraklarının uçları kesik kesik, enleri dar, kırpık kırpık görünüyorlar, ortalarındaki sarı renk henüz doygun bir sarı değil... cılız cılızlar...sapları da kısacık...)
Amerika'ya ilk giden Avrupalılara öncüler denir. Bu papatyalar da benim zihnimde baharda yeryüzüne ilk gelen öncüler...  :)

Bazı kitapların ilk okumalarını doğada yapmayı seviyorum. Bu kez Ethem Baran'ın "Evlerimiz Poyraza bakar" isimli öykü kitabını seçtim. Bu kitabı okumakta geç kaldım aslında, yıllar yıllar öncesinin öykü dergilerinde öykülerini çok severek okuduğum bir kalem... ama kitabını ancak şimdi okuma fırsatı bulabildim. 

Baharla birlikte çiçeklenmek demiştim... 
Dresuarın üstündeki aynanın etrafını bahar temalı, renk ve kompozisyon olarak birbiriyle uyumlu illustrasyonlarla doldurmak istiyorum. İlk grubun çıktılarını aldım, çerçevelemekle meşgulüm. Çıktılarını alıp çerçeveleyeceğim ikinci bir grup daha var. Boyayacağım çerçeveler var... Ayrıca yapmakta olduğum başka elişlerim var. Çalışma odamdaki masaya sığamadım, pılımı pırtımı toplayıp salondaki büyük masaya taşındım. Nasılsa misafir de gelmiyor. :)

Dolayısıyla yazma işim sekteye uğradı bugünlerde... Bir süre daha bu craft (elişi) işleriyle meşgul olmak istiyorum. Zira yaparken müthiş keyif alıyorum. 

Keyif aldığım şeylerden biri de canımız tatlı istediğinde hemen o anlık yenilip tüketilebilecek miktarlarda hafif tatlılar yapmak... Bu kez evde çilek vardı, hemencecik magnolia yaptım.

Normalde kışın kış sebze-meyveleri dışında mevsim harici sebze-meyve almamaya özen gösteriyoruz. Kocacık maydanoz için manava gittiğinde arkadaşıyla karşılaşmış. Arkadaşı çileğin tadını öve öve bitirememiş. Bir önceki gün alıp bitirmişler, şimdi yine almak için gelmiş... Çilek de övgü ve merak sonucu bizim eve gelmiş bulundu. Ama gerçekten kokusu, tadı tıpkı yaz çileği gibiydi. Bayılarak yedik.
6 adeti de bu nefis ve hafif tatlıya kısmet oldu. Bisküvili bölümü ise evde bulunan ve bitmemekte ısrar eden çokoprenslerle yapıldı. Rondoda çektim, arasındaki çikolatalı bölüm bisküvi zerrelerine karışınca verdiği tat daha hoş oldu.
Bugünlerde instagram hesabı çalınan çok kişi duyuyorum. Tuzakları verdikleri linklere tıklatmak üzerine... Linkleri farklı amaçlarla yollayabiliyorlar... Dikkatli olmakta yarar var... 
Bana da sürekli (aylardır) i-phone 13 kazandığıma dair farklı farklı dillerde mesajlar geliyor. Linke tıkladığımda başıma gelecekleri az buçuk tahmin edebiliyorum. İnstagramdan soğuma sebeplerim saymakla bitmez zaten... Bir sebep de bu... Olur da size de denk gelirse sakın ola hiç bir linke tıklayayım demeyin... İkisini sizlerle de paylaşayım... (Tıklanmasını istedikleri link ve ben de dahil etiketledikleri isimler altta... ekran görüntülerini ancak bu kadar alabildim)


Bloglarımı hiç bir zaman kapatmayı düşünmedim ama bir gün belki instagram hesaplarımı tamamen kapatabilirim. Örgü hesabımdaki el emeklerimden birini daha taşıyayım o halde buraya... Blog ne zamana dek durursa onlar da o zamana dek arşivlensinler bari... Malum internette hiç bir yerin garantisi yok.  (Bloglar daha uzun vadeli gibi...)

Bu battaniyemin kenarlarındaki çizgileri söküp piknik örtüsü yaptım sonra. Bagajda pek fazla yer kaplamıyor ve nereye açarsan yumuşacık oturuyorsun. Bir de böyle poz verdirmişim ama fotoğraf da epey kalite kaybetmiş. Olsun... Anısı güzel... 

Bir anı da salonun halılı halinden olsun... Fenerlerimin de henüz güneşten solmamış, gıpgıcır halleri... Sprey boya ile boyamak istiyorum ama camlarını çıkarmak ve yeniden takıp tak(a)mamak konusunda tereddütlerim var. Dolayısıyla hazır elişlerine el atmışken fenerlerim için de kötü kötü (belki de iyi) planlarım var.  Gerçekleştirirsem paylaşırım. 

Bu post da bu kadarcık olsun... Herkese bahar tadında güpgüzel, musmutlu günler olsun.


Pieni Lintu - MakroTex challenge