25 Şubat 2016 Perşembe

last monday i touched the spring

Geçtiğimiz hafta İlkbahar buradaydı. Ancak Pazartesi günü yakın temas halinde olabilecek kadar zaman bulabildik... Diğer günler okula gidip gelirken havadan kokusunu alabiliyordum sadece... Pazartesi ise kocacıkla attık kendimizi kırlara, nerede bahardan izler varsa orada konakladık...

Sözü uzatmadan... Gelibolu'da Şubat'ın 22 sinde mevsim nasıl oldu ise İlkbahardı. İşte kanıtları... :)




Hava yazdan kalmış gibi... esintisiz, sıcacıktı... Güneş yakmıyor, insanın tenini ama en çok da içini ısıtıyordu. Nerede gelinliğini giymiş ağaç buldu isek orada konakladık.

Bu arada aşağıdaki fotoğraflarımdan yola çıkıp kopardığım bahar dallarından, aklında "neden?, niçin?" li sorular uçuşmuş olanlar olabilir...

Bir ağacın ilkbaharda açan tüm çiçekleri meyveye dursa, dalları yükünü taşıyamaz hale gelir, kırılır. Onları incelediğinizde zaten yaratanın işçiliğindeki inceliği de keşfedersiniz.. Çiçeklerin taç yaprakları öyle hassas, öyle narin yaratılmıştır ki en hafif rüzgarda çabucak kopup uçuşurlar. Dalların meyveye durmasından önce rahatlaması için hesaplanmış bir durumdur aslında bu. Salt dalları hafifletmek için de değildir... çiçekler uçuşurken (hafif oldukları için) uzaklara dağılırlar ve tozlaşma yoluyla üreme/çoğalma eylemini gerçekleştirirler... Tüm bunları düşünerek (içim rahat, ama hesaplayarak...) her ağaçtan yalnızca bir dal kopardım... toplamda 4 ya da 5 dalı buldu....onları da çiçekleri en dolu olan dallardan ve bu dalların uzun boylu uçlarından seçtim...

Tabii ki andan keyif almak... mutlu olmak içindi...
Benim kriterim bu... :)



Doğada can bulanlar yalnızca bahardalları değildi... Minik kır papatyaları da başlarını uzatmış, kırlara renk katmışlardı...

Bu güzel havayı derin derin içine çekip, mis mis koklamak zamanıydı.

Kendimizi huzurlu hissettiğimiz yerlerde bir vakit oturduk öyle... Sevgili gölümüz bizi özlemiş miydi?... Biz onu çoooook özlemiştik!

Ve örgü benim terapimdi... Ben nerede isem o da oraya gitmeliydi.

Bu ara çiçekli motiflere sarmış durumdayım... Rüzgar gülü mü denir, çarkıfelek mi, ya da bir adı var mı... şu motif örülünce pek güzel oluyor...




Örmeden durulmuyor! :)

20 Şubat 2016 Cumartesi

popcorn flower bunting

Bundan tam 7 yıl önce, elişi blogumu blogcuda noktalayıp blogspotta yeniden açtığımda güncellenme ile ilgili sorun yaşamıştım. İlk haftalarda yolunda giden post yayınlama işlemi, banner da yaptığım değişiklik sonucu arızalanmış, postlarım güncellenmemeye başlamıştı. Bu blogum (rusyena.blogspot.com) da işte tam o süreçte doğmuştu. Aynı hesaptan ikinci bir blog daha açsam aynı problemi orada  da yaşar mıyım, düşüncesiyle bu blogumu açmıştım. Aynı sıkıntı burada da devam etmişti. Uzun araştırmalar sonucu feedburner da bloglarımı optimize ederek sonunda bu problemi bertaraf etmeyi başarmıştım. O günbugündür ne şablon değiştirdim, ne de banner... Hala da öyle... ama... son postumu yayınladığımda -yıllar yıllar sonra- yine aynı problemle karşı karşıya kaldığımı gördüm. Oysa post yazmak ve yayınlamaktan başka bişey de yapmadım bu kez... Ne oldu, neden oldu, nasıl oldu, hala bilmiyorum... Ve ne yazık ki feedburner da defalarca optimize etmeme rağmen güncellenme problemini henüz çözebilmiş değilim...

Yani... bu postum sizlerin kumanda panellerinizde ve anasayfalarınızdaki izlediğiniz bloglar listesinde görünecek mi bilmiyorum.

Yine de bloguma -şimdilik- yazmak istiyorum.

Zira blog tarihime düşecek güzel bir notum var... Biricik, kuzucuk, tatlıcık kızım geçtiğimiz 17. şubatta nişanlandı. Bu süreci mümkün olduğunca onun istekleri doğrultusunda geçirmeye gayret ettik. Çünkü bu özel günden/geceden beklentilerimiz birbirimizden tamamen farklı idi. Ben ne kadar
detaylı, süslü püslü şeyler düşünüyorsam, kızım da o kadar sade, gösterişten uzak, yalın bir süreç istiyordu. Sonunda, kocacıkla ikimiz bu özel günün/gecenin kızımıza ait olduğunu düşündük ve onu kırmamaya, bir kaç nokta dışında her şeyi onun isteği doğrultusunda gerçekleştirmeye karar verdik. Dolayısıyla bir eğlence mekanında, kalabalıklar içinde eğlenmek yerine, evde sade bir törenle gerçekleşti nişanımız... kıyafetlerimiz, takılarımız, makyajımız ile şık ama çok sade idik... formaliteler mümkün olduğunca az gerçekleştiriliyordu ve herkes, her şey doğal idi... müzik yoktu, belki çalıp/söyleyip eğlenmiyorduk ama herkes samimi, içten idi... içten gülüyor, içten konuşuyor, içten davranıyorduk.

Yine de; bir anne olarak kızımın nişanında benim de yapmak istediğim şeyler olduğunu başlangıçta kabul ettirmiştim. Hiç istenmese de damata, annesine, babasına, kardeşine ve teyzesine nişan bohçaları hazırladım mesela... tüllerle kapladım, kalplerle ve nazar boncuklarıyla süsledim.... kızımın "ayyy anneee nelerle uğraşıyorsun" nidaları eşliğinde. :) Damat annesi de bizler için hazırlamıştı, iyi ki de hazırlamışım... :) Yine kızım tarafından hiç istenmese de konuk olarak gelenlere verilmek üzere, içinde süslü çikolatalar ve süslü magnetler olan küçük karton çantalar hazırladım. Pasta yerken kullanılacak tabaklar ve kadehler de süslenmekten geri kalmadı. Bence çok güzeldi... konukların da hoşuna gitti... ama kızım için bunlar hep fuzuli idi... :) Sofralarım sade ama yine de süslü idi... (yani kızıma göre öyle idi...  :) oysa pek sıradan, pek sade/yalın idi. )

Velhasılı...
Gecenin sonunda herkes mutlu idi... Önemli olan da sanırım, bu idi!

Allah tamamına erdirsin, mutlulukları bir ömür daim olsun!

An itibariyle (20.şubat.2016 / saat: 20.08) kocacık ve ben evde yine edi-büdü ikilisi olarak bir başımıza kalmış bulunmaktayız. Yaşantı denilen şey yaşamın getirdikleri ve hep değişken... Dün dünde kalıyor, bugün iyi yaşanıyorsa ne ala, o da ertesi gün bir bakmışsın "dün" oluveriyor. Böyle böyle ömürler geçiyor.

Ve insan bir yanı yaprak dökerken bir yanını bahar-bahçe tutmayı öğreniyor. Çünkü ister istemez hayat bunu size dikte ediyor.

İşte böyle anlarda örgü örmek bana nasıl da iyi geliyor. Ortaya ne çıktığı önemli değil... parmaklarım tığ ve iple buluşuyor, tıkır tıkır işliyor ya, bu bana yetiyor.

Öyle anlardan birinde, "ördüğüm motifler ne olsun" diye düşünürken... ortaya bu bunting (flama) çıktı birden...

Her zaman olduğu gibi fotoğraflarla örülme süreci...
(Kullandığım ip alize diva, tığım tulip 5 numara)











7 Şubat 2016 Pazar

crochet shawl

Bir şeyi merak ediyor, öğrenmek istiyorsanız internet bir derya.... Yeter ki zaman ayırıp araştırın ve bir dolu bilgi içinden size uygun olanı seçin, süzün, dağarcığınıza katın.

Bu şalın nasıl başlanabileceği yönünde fikir yürütmüş ama istediğim sonucu elde edememiştim... Google'a "crochet shawl" yazıp görsellere  tıkladım ve bir kaç detaylı fotoğraftan başlangıcının en iyi nasıl olabileceğine dair ihtiyaç duyduğum ilhamı aldım...  geriye denemek kaldı.

Üstelik birçok örgü modelinin ve tekniğinin you-tube'da görüntülü anlatımı da mevcut. Benim gibi bir zaman fakiri ne yapıp edip kendi çabalarıyla bir şeyler öğrenmeye çalışıyorsa, hazıra konuculuğu yaşam tarzı addetmiş insanları burada mevzu etmem sanırım hoşgörüsüzlük olmaz... Ha belki de gerçek yaşamda beleşçi-bedavacı takımına yüz vermemeye özen gösterişimin instagram kaynaklı rahatsızlığı bu... Yine de aldığım soruları son derece nazik yanıtlamaya çalışıyorum. Ama aylar öncesinden eklediğin bir fotoğrafın altına sorulmuş soruyu görmemiş ve hazırakonucunun sorusuna vaktinde yanıt vermemişsen, bu şahsı muhterem bazı kinayeli ifadelerle, suçlama yapmayı ve yargısız infazla morartmaya çalışmayı  hak görüyorsa kendinde...  üstüne iki kelam etmekte fayda var.

Varsa aynı karakterde birileri bu postumu okuyan... Şunu açık açık söylemek istiyorum: kimse kimseye birşeyler öğretmek zorunda değildir, buna rağmen sorularınıza bilgilendirici cevaplar veriyorsa bu onun ne kadar paylaşımcı ve ne kadar insancıl olduğunun göstergesidir. İyilik denen şey de böyle çoğalır. İnsanlığın iyiye odaklı bekası için de bu yaklaşımlar evladır... Amaaaa! bu kişinin her sorunuza anında cevap vermek gibi bir misyonu yoktur. İşi vardır, gücü vardır, vakti dardır. Sık sık instagrama giremediği için yorum bildirimlerini takip edememiş, gözden kaçırmıştır. Belli ki siz bunu düşünemiyorsunuz.. veya düşünmek işinize gelmiyor...  Öyleyse... beyninizin daracık koridorlarını genişletip hem akıl yürütme yetinizi çoğaltmaya, hem de insani yönünüzü büyütmeye çabalayın. Zira siz insafsızca laf sokma çabası sergilerken..ve de bunu kendinizde hak görüyor iken.. (lakin) pek hain, pek meymenetsiz, pek fırsatçı, pek bencil, pek sığ, pek kaba-saba görünüyorsunuz bu taraflardan!

Ne diyordum....
Bu şalın başlangıcını google'dan ilham edindim...
Deneme yanılma yoluyla kendi başlangıç yöntemimi buldum.

Üç zincir çekip geriye döndüm ve ortadaki zinciri üç adet ikili trabzan, iki zincir, tekrar üç adet ikili trabzan ile doldurdum. Minicik deliğe bunlar nasıl sığdı derseniz... ilk ve sondaki zincirleri sıkı, ortadaki zinciri ise gevşek çekmiştim... dolayısıyla trabzan sayısı arttıkça delik de genişlemek için alan buldu.. :) Sonrası ise; her sırada, başlangıçta ve sonda en köşedeki üç adet trabzanın uç noktasındaki deliğe yine üç adet trabzan yapmak... Ve en ortayı her zaman üç trabzan-iki zincir-üç trabzan biçiminde götürmek... Üçgen şekil böyle oluşuyor ve  örgü böyle büyüyor...

Bu şala başlarken amacım, bu markanın elimdeki artık ipleri bitsin idi... Bir ara ipler teker teker bitmeye başladı lakin şal henüz bitmemişti..  Gittim, -bitsin istediğim iplerden- iki yumak daha aldım.  :)

Şalım bittiğinde, başlangıç safhasında elimde daha az olan iki renkten çok çok daha fazlası vardı... Biteceğine artmıştı... :)

Şimdi o ipleri bitirmek için yeni, küçük projeler peşindeyim... Yoksa iş bitmeden yine ipler bitecek, yeni ipler gelecek, iş bitecek, ipler yine artacak.... yeni işler için yeniden devamı alınacak.....  bu döngü böyle sürüp gidecek... :)

İpimin markası kartopu babysoft. Tığım Tulip no:5 , 1.50 mm. (üzerinde böyle yazıyor)


Bazen büyük şeyler örerken sıkılıp farklı küçük işlere kayabiliyorum. Aşağıdaki çiçekli flama da öyle bir anda çıktı ortaya.

Bu çiçeklerin yapılışını da you-tube'daki videolardan ilham edinmiş, yine  deneme yanılma yolu ile kendi yöntemimi bulmuştum.

6 zincir çekip uçları kapattıktan sonra elde ettiğim deliğe, üç zincir çekip  iki adet ikili trabzan yapıyor yine üç zincir çekip sık iğne ile sabitleyerek çiçeğin ilk yaprağını (dilimini) elde ediyorum... Bu yapraklardan (dilimlerden) 5 adet yaparak çiçeği tamamlıyorum.

Bu proje sırasında bir de duvarıma aşağıdaki süslemeyi yaptım. Tabii ilham kaynağım yine internet...

Kalın bir dal parçasını, kısa, orta ve uzun boylarda üç parçaya böldüm.Deniz kenarından toplamış olduğum taşları ev şeklinde boyadım. Ivır zıvır kutumda bu dekoru tamamlayacak ne varsa tasarımımın içine kattım. Dallarımı zevkime göre süsledim. Ortaya bu görüntü çıktı.
Kocacık ve ben çok sevdik. :)

"Dalları duvara nasıl astın" diye sorarsanız.... iki uçlarına jüt ipi sarıp... ip uçlarından üste gelecek şekilde birer minik halka yaptım .... duvardaki çivilere de bu halkalarla astım.

Evleri, ağaçları, baykuşları ise sıcak silikonla yapıştırdım.

Siz yeter ki hayatınızda hobilere yer verin... internet koskocaman bir ilham kaynağı... 
Bir şeyler bir şeyleri tetikliyor, ortaya güzel şeyler çıkıyor. Geriye onları severek kullanmak kalıyor.

Bu kış kar bize doğru düzgün uğramadı. İki kez şöyle bir göründü, kısa sürede gözden kayboldu.
O bize gelmediyse biz de ona gitmeyi seçtik.

2016'nın kar manzaralarını Korudağ'da yakaladık.
İşte sevgili şalım... sevgili kar... sevgili ağaçlar... sevgili doğa... ve anın güzelliğinden nasiplenmeye çalışan ben...
Ve aralardan göz kırpan sevgili ışık hüzmeleri...

Fazla söze gerek var mı?