28 Mart 2015 Cumartesi

popcorn flowered baby blanket

Bilgisayarım benim kütüphanem gibi... Arşivlemeyi seviyorum. Bu yüzden sakladığım çok fazla şey var arşivlerimde...

Arşivlerimin elimin altında olması da hoşuma ve kolayıma gittiği için mecbur kalmadıkça dvd ye aktarmıyor, pc mde tasnif edip  klasörlerimde saklıyorum. Ancak bazen pc deki arşivleri dvd lere ya da harici hard disc e yazmak kaçınılmaz hale geliyor. Geçen haftalar yaşadığım gibi...

Yanlış bir hamle sonucu önemli iki sürücüyü silmemle birlikte pc im her an çökebileceğine dair sinyaller vermeye başladı. Çareyi format attırmakta buldum. Dolayısıyla arşivimdeki her şeyi baştan sona harici hard disc ime yazmak zorunda kaldım.

Çok önemli bulduğum arşivlerimi zaman buldukça tekrardan pc ime taşıyorum. Elimin altında, gözümün önünde olmaları beni rahatlatıyor.

Dün gece, bugüne dek kayıt altına almış olduğum örgü fotoğraflarımı pc ye aktarırken, aklımdan uçup gitmiş, görünce ancak hatırlayabildiğim bir dolu fotoğrafın varlığına tanık oldum. Blogum benim bir tür almanağım ve not defterim olduğu için de bu fotoğraflardan burada da olsun istedim.

Bu post da böylece doğmuş oldu.

Geçen yıl örüp bitirmiş olduğum popcorn çiçekli bebek battaniyesini çoğunuz hatırlıyorsunuzdur. Şurada da çiçeklerinin yapılışını anlatmıştım. İşte o çiçeklerden yapmış olduğum battaniyenin örülme serüveninden bol bol kesitler...

Ben bu "tığ işi"ni pek seviyorum! :)


















21 Mart 2015 Cumartesi

---@ ---@ ---@

Aaaaa bu kadar yüzsüzlük yeter!

Şöyle bir söz var çocukluğumdan aklımda kalan... istenmeyen bir misafir, misafirlik süresini hayli aşmış, hala ve hala kalmaya devam ediyorsa "eski postu serdi" derdi büyükler... Soğuğunu, ayazını - her türlü nazını çektiğimiz kış da öyle... pek sevdi... gitmek bilemedi!

Takvimler, coğrafik ve astorolojik anlamda baharın geldiğini bugün açık açık beyan ettiler... Eski postu seren duysun!... Makbulü vakitlice olan misafirliğinin kıymetini bilsin, bi dahaki gelişinde güle sevine karşılanmak için evinin yolunu tutsun. Hayatımızdan gitsin artık!

O gitmeyince baharın kapıdan gireceği yok.


Kırlardan papatyalar, anemonlar toplanacak bir ay olacakken Mart...  Ocak kadar, Şubat kadar soğuk oldu bu yıl...

Çare evde arandı... Yani ben öyle yaptım...
İki şiş, bir tığ, bir kaç iple... rengarenk baharı eve taşıdım.





Baharsızlığın başa vurmuşluğuna yegane ilaç:
Her boş vakitte bir kaç ters, bir kaç yüz... bir kaç gül, bir kaç yaprak....
Bahar o an içinizde...
Tavsiye ederim!





20 Mart 2015 Cuma

keep calm and crochet on

Adımını atacağı zaman yerde minicik bir karınca görüp hamlesini başka yöne savuşturmuyorsa insan KÖTÜdür! İçindeki merhametsizlik ve sevgisizliği bastıramamış, karıncanın ezileceğini görmezden gelmiştir. İçi rahattır... Hatta ruhunda sadistlik de varsa -hafif ya da şiddetli-, bir şekilde tatmin de yaşamıştır.

Kötülük bazen can acıtmaz. Sanki masumdur! Sanki önemsizdir!... Öyle ki; instagramda akarken önünde fotoğraflar, önüne her gelen fotoğrafı "like" larken sürekli aynı kişinin fotoğraflarını es geçmek, her defasında her defasında... bir "like" ı çok görmek... 

Sevgisizlik, tahammülsüzlük ve hatta çekememezliğe çıkan bir sebeptir ancak ve ancak! Yapanı belli bir tatmine ulaştırıyor olması da gözden kaçırılmaması gereken ince ve hassas bir detaydır!

Bu masum, bu önemsiz eylem için kötülük, yapan kişiye de kötü kalpli diyebilir miyiz?

Bence demeliyiz!
Küçük ya da büyük fark etmez.... içindeki negatif dürtüleri bastıramıyorsa insan, mutlaka ama mutlaka KÖTÜdür!


Böyle bahar gibi fotoğraflar için bu girizgah sıkıcı belki... İçimden yazmak geldi...
Bu ara içimden gelen başka şeyler de var... Bazen akşam olsun, evde olayım, tv karşısında harıl harıl örgü öreyim diye çok şiddetli bir istek geçiyor içimden, tam bir şeyler için koşturuyorken ya da yoğunluğun, meşguliyetin dibine vurmuşken... O fırsatı yakaladığımda alıyorum tığımı ipimi elime, büyük bir aşkla örmeye başlıyorum. Başladığım şey uzun vadede bitiyor olsa da ortaya çıkan sonuçtan müthiş keyif alıyorum.

Bu ripple örtüyü ve kırlenti de keyifle ördüm... Örtüdeki pembe ip geçen yıl ördüğüm bebek battaniyesinden artakalan ipti. Firma artık devamını üretmiyormuş. Epeyce ördükten sonra öğrendim. Daha büyük yapmakken amacım, boyunu pembe ipimin yettiği kadarla sınırlamak zorunda kaldım... Kırlentte kullandığım pembe ise örtüdekinden çok daha canlı ve koyu renkte... Pek de istediğim bir ton olmasa da kartopu kristalin bulabildiğim en uçuk pembesi olduğu için, kırlentimde bu pembeyi kullanmak zorunda kaldım.

Kırlent bitti ama bu sevmediğim pembeden çok kaldı elimde...
Görürnen o ki, daha yeni projelerde de yer alacak kendileri... Öre öre, dokuna dokuna, tuta tuta... belki ısınırım ona! :)

Bu sevimsiz pembeyi sevmemle başlayacak belki de her şey!







12 Mart 2015 Perşembe

12 mart 2015

Üç ayrı iş.... ve ev...
Dört parçaya bölünmüş ben...
Şükür! yolunda gidiyor her şey...
Ama günlerin içindeyken hangisinde olduğum aklıma dahi gelmiyor. Bir bakıyorum pazartesi bir bakıyorum perşembe.... Aralar nasıl yaşandı, nasıl geçti... hepsi birbirinin aynısı sanki... değişimi içindeyken göremiyorum.

Dil okulum teknolojinin ileri imkanlarıyla donatılmış, dil öğretimini hakkıyla veren bir kurum. 10 dakikalık teneffüslerde dahi hiç boş kalmıyorum, sürekli bir şeylerle meşgulüm. Çalıştığım diğer kurum masraf olacak diye öğrenciler için çoğaltmak istediğim textlere kota koyarken, burada dilediğimce baskı yapabiliyor, her türlü teknolojik cihazdan yararlanabiliyorum. Öğretmene verilen bu imkanlar ve kolaylıklar da öğretmeni daha verimli olmaya itiyor, dersler görsel-işitsel tüm teknolojik tekniklerle daha keyifli işleniyor. Onca yıl devlet okullarında çalıştım, öğretmen olduğumu ancak şimdi bu dil okulu sayesinde anlıyorum.

Çalışma koşullarının öğretmene çok yüklendiğini, ağır ve zor olduğunu düşünen/dillendiren/yüksünen öğrt. arkadaşlarım da var. Ki gerçekten sıkı ve ağır... Ama... Öğretmenlik, tahtada üç beş kelam edip deftere üç beş yazı yazdırdıktan sonra öğretmenler odasında yan gelip oturmaktan ibaret olmamalı.
Hissettim... doğruladım... yaşamıma monte ettim.

Hele ki, Gelibolu gibi bir yerde böyle bir kurumun olanaklarından yararlanabilen öğrenciler ne şanslı! Ben de şanslıyım... onca yorgunluğa, doluluğa... onca yıl araya rağmen, bu yeni zor işimi de severek yapıyorum.

İşlerim.... ve ben.... ve kocacık.... ve her gün bir kaç kez telefonun ucundan sesini duyduğum tatlı kızım..... işte böyle... bir şekilde... geçinip gidiyoruz blogcum!

Çok sevdiğim bahar da geliyor!