İyi ki bir plan yapmıştık... bu elektriksizlikte evde hatta Gelibolu'da kalmayıp Çanakkale'den "en dost"u da alarak dooooğru Assos'a yola çıkacaktık.
Zira Assos bu mevsimde "en güzel" bizim için... Çünkü sıcaklık yormayacak, yakmayacak ve yapış yapış yapmayacak düzeyde her şeyden önce... Balık istifli insan kalabalığı hasıl olmadı henüz... En önemlisi doğa, kırlar ve deniz, mevsim itibariyle en güzel halinde şu anda... Ah ve tabii ki "kekik zamanı" şimdi!
Tüm bu sebeplerin ruhumda nasıl pozitif etki yapıp hazırlıkları hangi ruh halimle tamamladığımı varın siz düşünün...
Deniz boyunca kıvrım kıvrım uzanan Eceabat yolunda önce otomobille seyretmek, ardından Kilitbahir'den feribota binip açık denizde nefes almak zaten her daim ruhuma iyi gelen, sık yaşamak istediğim anlardan... Ucunda çok sevdiğim Çanakkale var çünkü...
Ne zaman ruhumda daraltı, içimde karartı hissetsem kucağına alır, şefkatli kollarıyla sımsıkı sarar beni. Öyle sağaltıcı, öyle pozitif etkisi var.
Ve 17 yıllık arkadaşım, "en dost"um da orada tabii.
Birbirimizi çok özlemiştik... Anlatacak, paylaşacak çok şey de biriktirmiştik... Bu gezide birlikte olmak pek keyifli olacaktı.
Bu arada, en dostun eşi de eşimin çok sevdiği bir arkadaşı... Bedensel sağlık problemi olduğu için bir çok aktiviteyi gerçekleştiremiyor ve böyle uzun gezilerde bizimle birlikte olamıyor ne yazık ki .
Kocacıkla gerçekleştirdiğimiz keyifli bir otomobil ve feribot yolculuğunun ardından en dostu da alarak Assos için yola düştük sonunda... Lodos kendini iyice hissettirse de hava oldukça sıcaktı. Şarkılar, sohbetler, kıkırtılar eşliğinde Ezine'den geçip Ayvacık'a vardık. Tam da Ayvacık panayırına denk gelmişiz... mola verip panayırı gezdik... Panayırcılık Trakya'da ve Ege'nin bir çok yerinde geçmişten beri süregelen bir kültür... Eskiden bir kız ya da erkek evlat evlendirileceğinde tüm eşyası panayırlardan alınırmış... aileler bir yıllık ihtiyaçlarını panayırlardan karşılarlarmış. Zaman içinde panayırlar bu büyük misyonunu yitirmiş ama küçük yerlerde yaşayanlar için büyük nimet hala.
Panayır molasının ardından düştük yine yola... 20 dk. kadar sonra güzelim Assos'ta idik...
Nasıl olmuş da sağ kolunu kaybetmiş Aristo; kavşağın ortasında, pespembe zakkum çiçekleri ile güllerin arasında, her zamanki yerinde bizleri bekliyordu.
Bir kaç açıdan kadrajımıza alıp otomobilimizi uygun bir yere park ettikten sonra rotayı yukarıya doğru çevirdik...
Ve başladık yürümeye...
Yol boyunca minik minik dükkanlar, hediyelik eşyalarla dolu cıvıl cıvıl stantlar...
Yöresel kıyafetleri ile ellerindeki ürünleri ısrarla satmaya çalışan yaşlı satıcı teyzeler...
Bu teyzelerin herhangi bir stantları ve yerleşik satış yerleri vesaire yok. Giyim-kuşamlarından ekonomik durumlarının yetersiz olduğu epeyce belli. Benim her gidişimde gerek sohbetleri, gerekse aşırı ısrarcılıklarıyla aşina olduğum üç adet teyze var. Birini göremedim ama ikisini buldum yine... Zamanın geçerken yüzlerinde ve bedenlerinde bıraktığı izleri gözlemliyorum her karşılaşmamızda... gözlerindeki ferin niteliğine ve bedensel devinimlerindeki değişimlere dikkat kesiliyorum. Oracıkta ayaküstü öyküler kurguluyorum... Bir anda beynimde peydahlanan romanların ve öykülerin en baş karakterleri haline gelebiliyorlar... ve ciddi ciddi sahneler tasarlıyor, bu karakterler ile tematik dünyalar kuruyorum. (Bu çoğu okur için tuhaf gelebilir ama belirtmeden geçmeyeyim... 10 yılı aşkın süre yüzlerce öykü çözümlemiş biri olarak, bu durum insanlarla iletişimlerimde, -eğer o insan iç dünyamda ciddi bir etki bırakmış ve üstünde düşünecek kadar beni etkilemişse- hemen hemen hep var.
Bu üç teyze için de durum böyle...
Doğrusu bu gidişimde ikisini yeniden görmüş olmak beni gerçekten çok mutlu etti. Göremediğim teyze de sağlıkta ve sıhhattedir dilerim.
Biri bu teyzecik.... Köyün kıyı bölümüne otomobille ilerlerken yol ortasında gördük onu...
Daha önceki fotoğraflarından ikisini görmek isterseniz... burada... 1 -2 -3 ve 4 nolu fotoğraflar...
Daha önceki fotoğrafı ise burada... 5 nolu fotoğraf... (Kıyaslayıp kendi öykülerinizi yazın sizler de dilerseniz...)
Her ikisi de kısa sürede ne kadar çok çökmüş di mi?
Özellikle ikinci fotoğraftaki maviş gözlü, beyaz tenli teyze... Kavruk teni, göz altlarındaki koyu renk halkaları, yine üzerinde var olan rengi soluk, pejmürde kıyafeti ile çok etkiledi beni...
Belli ki her zaman her yerde olduğu gibi, burada da yaşam tüm gerçekliği ile akmakta... birileri yaşam mücadelesini her şeyin önüne koyup öyle idame ettirirken yaşamını, birileri de teyet geçip kendi önceliklerine odaklanıyordu... en normal haliyle...
Bu yüzden acımasızdır yaşam... adeletsizdir de...
Kabullenmişizdir çoktan!
İnerken kendi alemimizde kendi neşemizdeydik biz de!
Biz, iki dost... birbirimizi bulduğumuzda neşemizi de buluyoruz aslında... Gülecek pek çok şey... tiye alacak pek çok durum...
İçimizdeki çocuk -ki bizimkiler pek bi aklıbaşında aslında- dışarı çıkıp topluma karışıyor o anda... Ve içimizdeki iki doğa dostu... Bulduğumuz ota... çiçeğe... böceğe dalıyoruz bir anda...
Demiştim ya, kekik zamanı....
Dağ bayır, her taraf buram buram kekik kokuyordu tam da...
Hazır kıta sepetimi kapıp burnumuzun doğrultusuna yürüdük çok sürmeden... Bir öbek orada, bir öbek burada kekik deryasında bulduk kendimizi... Kocacık bir kaç fotoğraf çektikten sonra baktı kolay kolay terkedemeyeceğiz oraları... bırakıp kendi halimize bizi, otomobilde şekerlemeye çekildi.
Bir saatten fazla süre, hem ellerimiz hem ayaklarımız hem de çenelerimiz işlerken kekik topladık neşe içinde...
Bu benim en keyif anlarımdan....
Üstümde masmavi gökyüzü.... Pırıl pırıl güneş... Yeşilin her tonu... Denizin güzelliği... Mis gibi kekik kokusu... Sepetim... Ve tüm bu güzelliklerin içinde ben... uzun süre elimde ya da evimde saklayıp dokunabilecek ve nimetlerinden yararlanabileceğim kadarını -hiç olmazsa- demet demet devşirirken...
Öyle müthiş bir an!
O öbekten o öbeğe... 1 saatten fazla zaman geçirmişiz neredeyse...
Otomobilimize binip kocacığı uyandırdık sonra...
Assos'un şirin kıyısına doğru yol aldık bu kez...
Denize girenler ve güneşlenenler vardı plajlarda...
Önce soldan, sonra sağdan tüm kıyı boyunca yürüdük.... yine minik dükkanların ve restoranlarla kafelerin arasından...
Bir yerlerde oturup bişeyler yeme içme hakkımızı Nazlıhan'ın yan yana dizilmiş motel, spa, kafe ve restoranına ait, deniz kenarındaki geniş mekanından yana kullandık. İşletmecinin güler yüzü ve hoş sohbeti bunda büyük etkendi.
Neşesi bol... keyfine paha biçilmez bir gündü yine...
Pek iyi geldi...