31 Ocak 2013 Perşembe

çiçeklerim açmaya başladı

Bir Çin Atasözü; "cebinde 2 penny varsa biriyle  ekmek, diğeriyle zambak al" der. Zambak sözcüğü kendi dillerinde kafiyeye uysun diye seçilmiş olmalı... Bizdeki "ekmek" ve "çiçek" sözcükleri tam kafiyeyi karşıladığı için biz bunu " cebinde 2 lira varsa biriyle ekmek, diğeriyle çiçek al" şeklinde uyarlayabiliriz.

Ne hoş söz di mi?
Es geçtiğimiz bişeyleri hatırlatmak ister gibi...

Yaşam karnını doyurmaktan ibaret değil, ruhunu da beslemeyi unutma!
Cebinde iki liracığın kalmış olsa da...

Ve hatta şunu da vurguluyor bize;
Bedensel ihtiyaçlarını karşıladığın oranda ruhsal ihtiyaçlarına da yönel! Biri  diğerinden ne eksik ne fazla olmalı... dengelenmeli... Esas olan bu.


"Senede bir kez açıyor, sonra solup gidiyorlar! Neden alıyorsun ki", diye düşünenler, açık açık söyleyenler var!
Nereden başlamalı, nasıl anlatmalı!


Bulundukları alanda öyle güzel bir koku var ki şu anda...
Çağrışımları ve yıllar öncesinden söküp getirdikleri bana kalsın... mis kokuları tüm sümbül sevenlere gitsin...



Şu minicik muskariler dahi öyle yoğun öyle keskin kokuyor.... misssssss... mis!


İyi ki dikmiş, iyi ki ümitle beklemişim... İçimde pır pır kelebekler...
(bakınız dikim serüvenim ve çiçeklerimin cenin halleri :) )


Bu arada; bu post, blog tarihime kendi ellerimle yetiştirdiğim çiçekleri not düşmek için aslında... Ve yeni ayı çiçeklerimle karşılamak için de...
Hoş gelsin Şubat!
  

27 Ocak 2013 Pazar

kış gibi kış günü ve tam buğday unlu havuçlu kek

Bugün tam da kış gibi bir gün... Geceden beri durmaksızın kar yağıyor lapa lapa... Uykum aralandıkça perdenin ucunu kaldırıp baktım, "yoksa durdu mu" diye... :)  Sonunda dayanamayıp saat beşte kendimi yataktan dışarı attım... :) Saat altıya gelirken havuçlu kekimin malzemelerini hazırlamaya başlamıştım bile... Yooo, rüyamda görmedim. Sabah her tarafı öyle bembeyaz görünce mutfağı tarçınlı kek kokuları sarsın, ardından -kocacık uyanınca tabii- güzel bir kahvaltı yapalım ve atalım kendimizi karlara, hazır tatil günüm iken bu güzel günün keyfini doya doya sürelim istedim.



Bir çıktık, pir çıktık bugün... Elimiz ayağımız buz kesinceye dek, saatlerce, bıkmadan usanmadan... karla haşır neşirdik...



 6 yıldır Gelibolu'dayım... Bu kadar çok yağmamıştı hiç. 

Kar topu oynadık kocacıkla... Çocukların yapmakta oldukları kardanadamlara maydanoz olduk... :) Martılara ekmek parçaları attık... Sokak kedileri ve köpekleri için oraya buraya mama ve su bıraktık... Bir ara, Çilehane yokuşunda kaldırıma terkedilmiş boş bir kızak buldum, kaydım... Kızak ki kalınca bir tahta parçası... Tıpkı çocukluğumdaki gibi... :)
Pek neşeli, pek güzel bir gündü bugün... 
Gün kendi sürprizlerini getirdi... Bize yaşamak kaldı.

Ve işte kekimin tarifi;

Tam Buğday Unlu havuçlu Kek

Malzemeler:
3 yumurta
100 gr. tereyağ (oda ısısında yumuşamış)
2/3 su bardağı üzüm pekmezi
2,5 su bardağı tam buğday unu
1,5 çay kaşığı tarçın
1,5 çay kaşığı karbonat
1 su bardağı rendelenmiş havuç
1/2 su bardağı iri ufalanmış ceviz içi
Yapılışı: 
Tüm malzemeyi sırayla ekleyerek karıştırma kabında çırpın. Rendelenmiş havuç ve ceviz içini de ekleyip iyice karıştırdıktan sonra yağlanmış kek kalıbınıza dökün, 180 derecelik fırında 40-45 dk. pişirin.

Güzel bir hafta dileğimle... 
sevgiler!


25 Ocak 2013 Cuma

happy birthday to me!


"yaprak döker bir yanımız
bir yanımız bahar bahçe! (H.H.K)"

 Bugün yine doğum günüm benim... Ne de çabuk geldi... di mi?
:)

Sağlıklı, mutlu, sevdiklerimle birlikte, güzel mi güzel bir yaş olsun bana!


Bu arada;
Yok öyle zırt pırt büyümek!
Soran olursa; hala 45 teyim ben! 
:)))))))))

Bundan sonra böyle! :)


23 Ocak 2013 Çarşamba

pırasalı mini kiş

Kocacık pırasa yemeğini hem etli hem de zeytinyağlı olarak çok çok sever... (ki pırasa Pomakların çiğ ve pişmiş olarak çok severek tükettiği sebzelerden biri... bu sevgi kültürel ve genetik dolayısıyla...) Ben ve kızımsa kışın evimizde haftada bir pişen bu yemeği zoraki ve gıdım gıdım yiyenlerdeniz... :) Hatta kışın sonuna doğru hiç yemeyenlerden... bıkıyoruz çünkü... :)

Yine de bıkkınlık yaratmaması adına arada bir böreğini yapıyorum... Bu sabah ise minik fırın kaplarımda kiş olarak pişirmeyi denedim. İtiraf etmeliyim nefis, nefis, nefis oldu.

Kişleri bir süredir yufka ile yapmaktayım. Bundan sonra kolay kolay hamurlu kişlere dönmeyi düşünmüyorum. Zira yufkalı halleri hem çok hafif, hem de daha lezzetli oluyor... Ayrıca çok daha pratik.

Pırasalı Mini Kiş (4 kap için)
Malzemeler:
Tabanı için:
1 adet yufka

Dolgusu için:
1 demet pırasa
3 küçük boy havuç
1,5 çorba kaşığı zeytinyağ
3-4 diş sarımsak
2 yumurta
200 gr. sert keçi peyniri
tuz

Kalıbı yağlamak için:
10-15 gr. tereyağ

Yapılışı:
Pırasaların beyaz kısımlarını ince ince, halka halka doğrayıp zeytin yağda soteleyin. İyice yumuşayınca rendelediğiniz havuçları ve ince kıyılmış sarımsağı içine katın, kısık ateşte ağzı kapalı biçimde 15-20 dk. kadar pişmeye bırakın. Peyniri çatalın alt tarafıyla, çok fazla küçültmeden  ezin. Soğuyan karışıma ilave edip karıştırın. Yumurtaları içine kırıp her tarafına yedirerek karıştımaya devam edin.

Kalıplarınızı yağlayın,  bir kenara bırakın. Yufkayı 4 eşit parçaya bölün. Her parçayı ikiye katlayın, kenarları dışarıda kalacak biçimde tek tek kalıpların içine yerleştirin. Pırasalı karışımdan kaşıkla içine doldurun. Sarkan yufka kenarlarının -düzgün olması için-, 2 cm den fazlasını kesip alın. Kenarları içe doğru kıvırdıktan sonra 200 dereceli fırında 40 dk. kadar pişirin.

Dip notlar:
1- Yufkayı yağlamaya gerek görmedim, yağlanmış kalıptaki yağ yufkaya da işlediği için tekrardan yağlamaya gerek kalmıyor.
2- Havuçları küçük boy seçiyorum. Büyükler nişasta bakımından çok zengin, vitamin ise küçük boylarda daha fazla...
3- Peyniri rendelemek yerine iri iri eziyorum. Tadı belirgin olunca daha çok hoşuma gidiyor.
4- Dilerseniz maydanoz ve çeşitli baharatlar vb. katabilirsiniz... Pırasa ve havuç tadını örtmemesi için malzemeyi sınırlı tuttum ben...

Güzel bir Çarşamba dileğimle...
Herkese sevgiler!

Tüm islam aleminin mevlid kandili mübarek olsun!

20 Ocak 2013 Pazar

20 ocak 2013

Yine memlekette, anne-baba evindeydim blog!
İş-güç... ev-aile... sorumluluklar... beni ilgilendiren, benden sorulan ve benden beklenen her şey... ama her şey bir tarafa bırakılmalı ve gidilmeliydi.

Annecik 20 gün kadar kaldığı anestezi-reanimasyon yoğun bakım kliniğinden özel odaya alınmış, eğitimli hastabakıcıların ehil ellerine teslim edilmişti. Belki bu iyi bakımdan, belki de anneciğin gösterdiği dirençten; -doktorları şaşırtan devamlılıkla, stabil bir hal de izlese- yaşama tutunmaya ısrar ediyor hala.
Tıpkı bir bebek gibi... bebekten daha elzem, daha ağır, daha zor bakımı ile...

Daima dualarımızda....


Ah blog!
Son yıllarda hüzünlü şeyler sebep olmakta memlekete gidişlerime... Ne gördüklerimden keyif alıyorum, ne gittiğim yerlerden, ne de yiyip içtiklerimden... Beni tek mutlu edense; çocukluk anılarıma rast gelmek orada burada...

Bir önceki memleket postumda da paylaştığım bu vintage objeler en az 40-50 ya da 60 yıllık....
Arşivimde ve bizzatihi evimde, burada paylaştıklarımdan çok daha fazlalar neyse ki... Hem annem de aramızda... Tüm bunlara sevinmeliyim aslında...
Oysa nasıl buruk içim!...



1 Ocak 2013 Salı

01.01.2013

Yok! Bu benim uykularım iflah olmuyor!
2.30 da yat, 8.30 da kalk!

Niye şaşırıyorum ki aslında... 6 saatini dolduran bünye alarmını çalıyor her zamanki gibi... Yılbaşı mı bilir o! "İş kendi işim, kendime de bu sabah tatil verdim", modunu anlayıp ona göre  mi hareket eder !

Kalktım...
9.00 a dek sabah ihtiyaçlarımı karşıladım... Sonra biraz pc, biraz tv...
Kocacık mışıl mışıl uykularda hala...
Sessizce yatak odasının balkon kapısını açıp saksılarımı, topraklarımı belki dört belki de beş defada banyoya taşıdım... Parmak uçlarında yürüyen tipik hırsız modunda... :) Kaç kez gidip geldiğimi tam olarak  bilmiyorum. Kocacığa 15-20 kez de gelmiş olabilir bu!
Üçüncüde filan bi bakış attı...
"Şey... hani çiçeklerimi bu sabah yenileyeceğimi söylemiştim ya!"
Bakışın devamı gelmedi neyse ki!
Yoksa o nasıl ince bir gıcırtı... kapının her kımıldanışından... Nasıl tıkır tıkır, şıngır mıngır sesler... saksılardan... Nasıl hışırtı... toprak poşetlerinden...
Ben olsaydım paparayı basmıştım vallahi! Uyuyan insana alt bilinçte bi nevi işkence....

Anlaşılacağı üzere;
Yılın ilk gününe planlamıştım çiçeklenme işlerimi...
Yeni aldığım sümbül ve lale soğanları ile birlikte, geçen yıldan kalma saksılardaki yeniden canlanmış soğanlarımı tek tek yeni saksılarına diktim. Yine geçen yıldan kalmış olan muskarilerim ve şakayığım bir süredir iyice yeşillenmiş, büyümüşlerdi. Onlara da toprak takviyesi yaptım.
Şimdi umutlu ve mutlu... mutfak penceremi süslemekteler...





Ve 
Hoş geldin 2013!
Bizi bir yıl hep böyle çiçekle... 
ok!