28 Eylül 2011 Çarşamba

hediyeler yarın yolda... :)

İki günüm müthiş yoğundu. Çimpe Kalesi postumun fotolarını dahi editleyecek zaman bulamadım. Ama ne yapıp edip bu akşam üzeri hediye paketimi kargoya verilecek düzeye getirmeyi başardım.:)

 Büyük bir engel çıkmadığı sürece yarın sabah yola çıkmış olacak.


Kuş gibiyim şimdi... Fotoları da editlersem kanatlanıp uçabilirim sanırım. :)

25 Eylül 2011 Pazar

boş gün ve piknik

Haftanın altı günü sabahtan akşama dek full çalışınca tek günlük boş günü nasıl değerlendirsem diye şaşıyor insan... Bugüne çok şeyi sığdırmaya çalıştık o yüzden. Ancak iki şey dışında doğal olarak hepsini yapmak mümkün olmadı. :)
Biri çoktandır gidip bir kez daha görmeyi arzu ettiğimiz Çimpe Kalesi'ni ziyaret etmekti, diğeri de havalar iyice soğumadan bir kez daha piknik yapabilmekti. Bu post piknik konusu olsun... gelecek posttada çok çok foto ile Çimpe Kalesi'ni paylaşayım... Hem zaman bulursam tarihiyle ilgili bir kaç not da düşmek isterim. İlgilenenler için lazım olur belki.

Gelelim pikniğimize... Bu sezonun belki de son pikniğini yapmışızdır. Geçen haftalar gün gün yağan yağmur sonrasında hava güneşine kavuşsa da sıcağını yitirdi bi parça... Üstüne Gelibolu'nun ünlü panayır rüzgarları da eklenince zaman zaman üşüten, zaman zaman rüzgarı ile dayak atmıştan beter eden havalar hasıl oldu buralarda. "Bu gün yaptık yaptık, bu sezon belki de bi daha yapamayız" diyerek piknik malzemelerimizi toplayıp düştük yollara... Izgara için seçtiğimiz malzeme de palamut balığı oldu. Aslında mevsim Gelibolu'nun sardalyasının yağlanıp ızgaraya uygun hale gelmiş olduğu mevsim ama... Yerli sardalya yerine Karadeniz'den çıkan çakma sardalyalar  doldurmuş tezgahları... Fiyat olarak gerçek sardalyadan çok daha uygun ve miktar olarak da bol olduğu için balıkçılar her iki türü ayırt edemeyenlere bu türü de gerçek sardalya fiyatına satarak epeyce bir kar elde ediyorlar. Dolayısıyla gerçek sardalya her zaman bulunmuyor.

Palamutlarımızı aldık ve Karayolları piknik alanına  direksiyonu kırdık.... Ehil ellerde restore edilip harika bir piknik alanına dönüştürülebilecek olmasına rağmen piknikçilerin insafına terk edilmiş bu alan denize nazır, manzarası güzel mi güzel bir konumda... Masanı kur, yüzünü denize dön, saatlerce seyret, asla bıkmazsın. Lakin rüzgar öyle artırmıştı ki şiddetini piknik üstüne bi de dayak yememek için yukarılara, çam ağaçlarının içlerine doğru konuşlanmak zorunda kaldık... Burası kuytu olduğu için nispeten daha iyiydi ve 2 saatlik piknik hevesimizi karşılamaya yetip de artacaktı.

Planladığımız ve düşündüğümüz gibi de oldu. Çok keyifli iki saat sanki on dakika gibi çabucak geçip gitti. Geriye fotoğraflar kaldı... bir de bakıp anıları tazelemek için bu post... :)

Yerli domatesler kaybolmadan bol bol yemek gerek... Balık marul ve roka salatası ile daha güzel gider... ama önümüz kış, marul ve roka mevsimi... bu kıpkırmızı Çanakkale domatesleri bulunamayacak ne yazık ki :)


Cam, porselen gibi ürünler pikniğe pek uygun değil... plastik ve melamin kullanmak istemeyince... "aman canım kırılırsa kırılsın" oluyor insan... Sıkı sıkı sarıyorum aslında... yıllardır her pikniğe cam, porselen, arcopal gibi kaplarla giderim, henüz hiç bişi kırılmadı... :)


Pötikareli bu setimi çok seviyorum... Bundan böyle iki çatalını ve iki bıçağını pikniğe ayırdım. İlgilenenler bir çok rengini Biev ürünleri satan mağazalarda bulabilirler. Ben bir de yeşilini aldım... Lilasında ve sarısında da gözüm kalmadı değil. :)


Közlenmiş bibersiz piknik, piknik sayılmaz! :)


Palamut da fena değildi. Zeytin yağ ve tuz ile yarım saat kadar marine ettim. Lop etnin yarattığı katılık önlenmiş oldu böylece... 


Kızım pikniği ve balığı çok sever doğrusu... Ne zaman piknik yapsak içine mi doğuyor anlamadım, şıp diye arayıveriyor. Hem de kokusunu almış gibi...
 "Piknik yapıyorsunuz diiii miiii?"  
"Gurkkk evet!"
:)))


Bu arada fotoğrafları eklerken fark ettim çerçeve ve ruşyena yazısı ile editlemeyi unutup yüklemişim bu kez... hadi bugün böyle olsun... yedik içtik, hoştu ama... piknik bulaşıkları bekler beni... biraz da mutfağa kaçayım ben... :) Gece on iki de çekilişi sonlandırmak ve katılımcıları numaralandırmak üzere buralara döneceğim yeniden...  Katılımcı sayısının bu kadar çok olacağını tahmin etmemiştim doğrusu... Çekiliş sonucu postumda yazacak olsam da, bir kez de buradan teşekkür etmek istedim. İlgi için çok çok teşekkürler... Bu işi daha sık yapayım ben. :)
Bir sonraki postta görüşünceye dek, hoş kalın, hoşlukla kalın!...ama en önemlisi; sağlıcakla kalın!

21 Eylül 2011 Çarşamba

böğürtlenli soğuk cheesecake (pişirmeden)

Pazar günkü kır gezintimiz etek giyip fotoğraf çekmekten ibaret değildi. Bolca böğürtlen ve kuşburnu topladım. Yeni iş hayatım beni çok sevdiğim kırlardan-bayırlardan epeyce bi alıkoyunca ipini koparmış kadar olduğumu söyleyeyim, siz halimi tahmin edin... :)
El ve ayak bileklerimdeki çizikleri çok sonra fark ettim. :))
Cızz cızz bişiler oluyordu ama bu cızlar beni hedefime ulaşıp mini mini böğürtlenlerimi sepetime atmaktan alıkoymuyordu hiç. :)

İşte o böğürtlenlerin bi bölümü cheesecake yapıldı bugün. Hatta bir kaç saat önce...
Donması beklenemeden de iki dilim kadarı servis yapıldı. :)

Bu tarifi aylar önce bir Polonyalı blogcunun blogundan almış olduğum, pişirilmeden pratikçe yapılabilecek cheesecake tariflerinden kendi malzemelerime ve damak tadımıza göre derlemiş, ilk denememde de çok memnun kalmıştım (armutlu cheesecake idi ilk denemem). Şimdi aynı tarifi bu kez de böğürtlen ile denedim. Yine çok memnun kaldım.

Malzemeler:
Tabanı İçin:
300 gr. yulaflı bisküvi
5 yemek kaşığı pudra şekeri
50 gr. tereyağ
1/2 çay bardağı ılık su

Dolgusu İçin:
2 kutu labne peynir
1 su bardağı süzme yoğurt
1/2 su bardağı krema
1 su bardağı pudra şekeri
1 çay bardağı su
1 tabaka jelatin

Üzeri İçin: 
500 gr. böğürtlen
1 + 1/2 su bardağı su
1/2 çay bardağı pudra şekeri
1 paket tart jöle
1 tabaka jelatin

Yapılışı: Robotta iyice çektiğiniz bisküvileri oda ısısında yumuşamış tereyağ, su ve pudra şekeri ile karıştırıp, elinizle bastırarak kelepçeli kalıbınıza yayın. Kaynama noktasına ulaşmış suyun içine jelatini atıp iyice karıştırın ve eridiğinde ateşten alıp çukur bir kaba dökün. Üzerine labne peyniri, yoğurdu, pudra şekerini ve kremayı ekleyerek mikserin 1. devirinde yavaş yavaş çırpın. Çırptığınız karışımı kalıptaki bisküvili tabanın üzerine yayıp buzdolabında iki saat kadar bekletin. Üzeri için ayırdığınız tüm malzemeyi ateşte bir kaç taşım kaynattıktan sonra, 10 dakika kadar soğumaya bırakın ve hafif pelteleşmeye başlamışken (ılık ılık) dolgulu bölümün ortasından itibaren kalıbınıza yavaşça dökün. 5-6 saat kadar sonra cheesecake iniz servise hazırdır. Bir gece buzdolabında beklettiğinizde ise epeyce bir katılaşmış olacağı için dilimler sorunsuz kesilecektir.
Yapacak olanlara şimdiden afiyet olsun! :)

19 Eylül 2011 Pazartesi

puantiyeli pembe eteğim

Bir vakitler burada puantiyeli bir pembe etek dikmekte olduğumdan söz etmiştim... Beraberinde aynı kumaşla bi kaç şeyi daha süsleyeceğimi ve de bir adet çanta dikmek istediğimi de eklemiştim. Eteğimi bitireli, ayakkabılarımı da süsleyeli çok oldu... ancak bi türlü çantaya zaman gelmedi. -Belki de onu görmem gerekiyormuş... da öylece sallantıda kalmış bu iş... kim bilir! :) -

Bayram tatilinde kızımın yanına giderken Bozüyük'te yeni açılan  AVM deki LC Waikiki'de rastladığım hem puantiyeli hem  gri renk bez çantayı görünce hayalimdeki çantayı dikmekten vazgeçtim,  hemen aldım... Dönüşte üzerine ayakkabılarımdaki çiçeklerin aynısından ekledim... Böylelikle hayalimdeki kombini tamamlamış oldum. Geriye takı kapsamında bir kaç aksesuar kalmıştı, ki onları da pembe renkli cabochon gül küpelerim ve yüzüğümle tamamladım.

Sizlerle paylaşmak için de dün eşimle otomobilimize atlayıp soluğu kırda bayırda aldık... :) Çünkü fotoların fonunda doğadan esintiler olmalıydı illa ki... :)

Ve hatta hiç üşenmeden puantiyeli kupamı yanımda taşımalıydım dağlardan süzülüp gelen buz gibi çeşme suyundan içmek için... :)

Nasıl ama, hoş olmamış mı? Güz sarısı tam da toprağa ve otlara yavaş yavaş sinmeye başlamışken... Arkamda, sağımda, solumda soluk renkte, buz gibi bir duvar da olabilirdi hani... Yok yok... ben doğa insanıyım... yanımda yöremde doğadan bi parça; bir kaç çiçek, börtü-böcek olmalı... illa ki! :))







Mutlu bir hafta ve sendromsuz bir pazartesi dileğimle... herkese sevgiler!


4 Eylül 2011 Pazar

Eskişehir - 2011

Slideshow işi büyük kolaylık... Bi dolu işim vardı iyi oldu...
Ama pardon!... es geçerek selamı sabahı, şu slideshow ve iş yoğunluğuma balıklama bu dalış... olmadı!
Silbaştan yapalım.... :)

Merhaba Arkadaşlar,
Nasılsınız? Gönlünüzce bir bayram geçirmişsinizdir dilerim. Daha önce söz ettiğim üzre ben kızçemle birlikteydim. Anne-kız başbaşa ve de gönlümüzce bir bayram geçirdik. Canımızın istediğinde alo dediğimiz dakikalar babamızın eksikliğini telafi etmemize yetti de arttı bile. Biz bunu sık yapmalıyız sanırım. :)

Ama her güzel şey gibi bu günler de bitti...Yuvama döndüm...  (Şimdi de ilk paragrafa dönebilirim artık! :) ) Evet, bi dolu iş-güç beni bekliyor... Şöyle bir hale yola girsinler ilk fırsatta yine buradayım... Ve dediğim gibi şu slideshow işi büyük kolaylık... tek tek foto editleme derdinden kurtuluyor insan.... fotoları hızlıca  seçip ProshowGold programına yüklüyorum... bir de fona sevdiğim bi parça... ardından ver elini you-tube... Geriye vakit buldukça seyretmek kalıyor.

İşte sevdiğim karelerle güzel Eskişehir... 
İzleyenlere iyi seyirler...

Bu arada, fotoğrafları daha büyük görebilmek için full screen (tam ekran) modunda izlemenizi öneririm.